Avrupa Birliği (AB) tarafından bu yüzyılın en büyük dönüşüm projelerinden biri olan “Avrupa Yeşil Mutabakatı / Green Deal”, 2030 yılına kadar karbon salınımını %50 azaltmayı, 2050 yılında ise sıfır karbon salınımı hedefliyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile bir yandan daha yeşil ve daha temiz bir dünya planlanırken, diğer yandan da yeni sektörler, iş alanları ve piyasaların oluşması ve tüm iş dünyasının iş yapış biçimlerini sürdürülebilir ve çevreci bir modele uyarlanması hedefleniyor.
Avrupa Yeşil Mutabakatı ile sürdürülebilir tarım yöntemleri sağlamak, biyo-çeşitliliği korumak, karbon emisyonunu azaltacak yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak, sanayide çevre dostu üretim yöntemlerini benimsemek, inşaat sektörünün faaliyetlerinden kaynaklanan karbon emisyonunu en düşük seviyeye indirmek, çevre kirliliğinin ortadan kaldırılması için gerekli önlemleri almak gibi kilit noktalarda projeler geliştirilmesi için teşvik sağlanması planlanıyor.
ESKİ ve VERİMLİ OLMAYAN BİNALAR YENİLENECEK
Yeşil Mutabakat kapsamında, AB Komisyonu tarafından yoğun bir şekilde eski ve verimli olmayan binaların yenileneceğini belirten Mapei Türkiye Genel Müdürü Selman Tarmur, konu hakkında şu açıklamalarda bulundu: “Bu yenileme işlemleri sırasında döngüsel ekonomiye katkısı olacak materyal kullanımı ön plana çıkıyor. Bu gelişmenin çimento ve yapı sektörü için yeni fırsatlar doğuracağı öngörülebilir. Bu kapsamda demir-çelik ve çimento gibi yoğun enerji endüstrilerinin karbon ayak izinin tutulması ve modern teknolojilerle emisyonunun azaltılması hayati önem taşıyor.”
DÜZENLEME İLK OLARAK KLİNKER SEKTÖRÜNDEN BAŞLAYACAK
Sınırda Karbon Düzenlemesi’nin ilk olarak ticaret hacmi yüksek olan klinker (çimento ana hammaddesi), kireçtaşı (lime) ve alçı (plaster) sektörlerini kapsama alarak yürürlüğe girmesi bekleniyor. Uzmanlar, ilerleyen aşamalarda ise kağıt, organik kimyasallar, cam ve seramik ürünleri, kok, gübre, rafineri ürünleri, temel demir-çelik ürünleri ve alüminyum gibi ürünlerin kapsama alınacağını ifade ediyorlar.
AB pazarına yapılan ihracat kaynaklı karbon salımı için ödenecek vergiden en çok çimento sektörünün etkileneceği öngörüsünde bulunan Tarmur; “Sektörel karbon verimliliği göz önüne alındığında, AB ile ihracatta karşılaşılması muhtemel gelir kayıpları (karbon fiyatının ton başına 30 ya da 50 euro olması halinde) çimento sektöründe %13,2 – %22; demir-çelikte %1,7 – %2,8 olarak hesaplanıyor. Ayrıca, sınırda karbon düzenlemesinin, olumsuz makro-ekonomik etkilere yol açabileceği, ancak bu olumsuz etkilerin üreticilerin karşılaştığı diğer vergilerde bir hafifleme ile dengelenebileceği ve böylelikle ortaya koyulabilecek çevre politikasının aslında bir kazanıma dönüşebileceği de değerlendiriliyor” şeklinde konuştu.
Mapei Genel Müdürü Selman Tarmur, Avrupa Mutabakatı Kapsamında Türkiye açısından riskler ve fırsatları şu şekilde sıraladı:
· Karbon emisyonu azaltımında AB’ye yapılan ihracata uygulanacak söz konusu karbon vergisi ve eko etiketleme için yeni standartlar getirilmesi bu alanda uyum sürecini tamamlayamayanlar için ekstra yük demek.
· Buna göre, iyileştirme ve uyum çalışmaları yapılmadığı takdirde Türkiye ihracatta pazar kaybı yaşayabilir. Ayrıca, Yeşil Mutabakat’a göre AB, artık başka ülkelerle yapacağı ticaret anlaşmaları için aday ülkelerin Paris Anlaşması’nı “onaylama ve etkin bir şekilde uygulaması” ön şartını getiriyor.
· Diğer yandan Yeşil Mutabakat, Türkiye’nin düşük karbonlu üretimi desteklemesine ve bu şekilde yüksek karbonlu ülkelere göre avantajlı konuma gelerek, AB ülkelerine yaptığı ihracatta pazar payını artırmasına fırsat yaratabilir.
· Bu kapsamda Türkiye’nin karbon nötr hedefine uyumlu Ar-Ge projelerini desteklemesi, tüm sektörlerde temiz enerji yatırımlarına yönelmesi ve karbon sıfır üretim süreçlerine dönüşümü için uygun ekonomik ortam oluşabilir. Keza, Yeşil Mutabakat hedeflerine hızlı adapte olacak işletmelerin görece rekabet avantajı elde etmesi de mümkün.
· Ayrıca, Yeşil Mutabakat devletlerin ve kredi kuruluşlarının temiz enerji üretimine ve bu üretimi geliştirecek teknolojilere kaynak ayırmasını sağlayabilir. Bunun sonucu olarak üretim teknolojilerinde yaşanacak gelişmeler sürdürülebilir ve çevre dostu endüstri devrimini ülkemizde tetikleyebilir.
MAPEI SÜRDÜRÜLEBİLİR İLKESİNDEN VAZGEÇMİYOR
Mapei’nin temel taahhütlerinden birinin de “çevresel sürdürülebilirlik ilkelerine uygun olarak tasarım ve inşaat yapmak” için en iyi ve en yenilikçi çözümlerini sunabilmek olduğunu vurgulayan Tarmur sözlerine şu şekilde devam etti:
“Bu doğrultuda, enerji tüketimini azaltacak ve çok düşük oranda uçucu organik bileşik emisyonuna sahip olacak şekilde geliştirilen, yenilikçi, geri kazanılmış, ultra hafif hammaddelerle formüle edilen ürünlerle kaliteli ve dayanıklı binaların inşa edilmesine katkıda bulunuyoruz. Mapei Grup olarak yer aldığımız en yeni projemiz, karbon nötrlüğe giden süreçte ürünlerin ve bireylerin sıfır emisyonlu hareketliliğini sağlamayı hedefleyen global bir konsorsiyum projesi olan Arena del Futuro ile çözüm üretmeye devam ediyoruz.”
DEVRİM NİTELİĞİNDE PROJE
Tarmur, devrim niteliğinde olarak tarif ettiği bu projeyi benzersiz kılan noktayı şu şekilde ifade ediyor: “Dünyada ilk kez, prestijli üniversiteler ve kurumlar tarafından desteklenen ve önemli uluslararası sanayi şirketlerinden oluşan bir havuzun, önümüzdeki birkaç ay boyunca ortaya çıkacak olan bu fütüristik teknolojiyle ilgili tüm verileri analiz etmek amacıyla iş birliği yapacak olması.”
Selman Tarmur, Mapei olarak döngüsel ekonomiye katkıda bulunmayı hedeflerken bir diğer girişimlerini de şu şekilde açıkladı:“Döngüsel ekonomi de bir diğer girişimimiz ise uzun ömürlü ve sürdürülebilir yol yüzeyleri oluşturmak için yenilikçi geri dönüşüm süreçleri ile türetilen termoplastik polimerlerin kullanılmasına dair IREN ve MAPEI SpA arasında imzalanan döngüsel ekonomi anlaşmasıdır.”
Yorumlar
Henüz yorum yapılmadı