Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Habertürk TV'de gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve değerlendirmelerde bulundu.
Soruları 3-4 gündür kaldığı Kızılcahamam'da yanıtlayan Arınç, 2-3 Kasım'da Ak Parti'nin Kızılcahamam'da bir kampı olacağını söyledi.
Çözüm sürecine ilişkin farklı açıklamalar olduğu ifade edilerek, "Örgüt gereken adımları atmıyor mu? Öcalan, araçsal kimlikten stratejik konuma evrilmek istediğini söyledi. Rolünü başardı mı ki böyle bir konuma geçmeyi planlıyor" sorusu üzerine Arınç, çözüm sürecinin Türkiye'nin bir şansı olduğunu, sürecin başarıya ulaşması durumunda Türkiye'nin yıllardan beri çektiği acılardan, sıkıntılardan, tehditlerden, korkulardan kurtulmuş olacağını vurguladı.
Süreci özetleyen Arınç, yaklaşık 8 ayın geride kaldığını ve eylemsizlik halinin herkesi mutlu ettiğini belirtti.
Arınç, "Burada önemli olun şudur, BDP de Öcalan da şunu söylüyor, 'hiçbir konuyu pazarlık etmedik ancak şunda anlaştık, eylem yapılmayacak, silahlı eylem olmayacak, ondan sonra silahlı unsurlar ülke dışına çıkacak, ondan sonra da tamamen silah bırakma olacak ve artık silahların konuşmadığı, şiddetin tamamen durduğu, fikirlerin, siyasetin konuşabildiği bir alan meydana gelecek' Buna kimse hayır diyemez" diye konuştu.
Terör örgütü ele başı Abdullah Öcalan'ın bunu örgütüne yönelik söylediğini ifade eden Arınç, Öcalan'ın hitap ettiği kitlenin birden fazla olduğuna işaret etti.
"Bunların her birinin 'evet' demesi gerekiyordu. Şu ana kadar 'evet' dediğini gördük" diyen Arınç, şöyle devam etti:
"Öcalan'ın kesin ve kati olarak silahlı unsurların terketmesi ve artık silahlı eylemlerden vazgeçilerek, bir fikir ve siyaset döneminin başlaması iradesi onda çok güçlü biçimde yer alıyor. Kandil'e baktığımız zaman orada bu işi yönetici durumunda olanlar kendileri evet demiş olsalar bile orta kademelerde veya alt kademelerde buna hemen 'evet' denilemeyeceğini, bir ikna sürecinin geçerli olması gerektiğini söylediler. Bir başka yerdeki silahlı unsurlar kısmen azaltarak, kısmen yavaşlatarak bir deneme yanılma sürecini kullanmak istiyor. Bizim hükümetimize düşen görev, istihbarat teşkilatımızın bilgileri değerlendirmesi sonucunda başlattığı sürecin kesintiye uğramadan sonuca ulaşmasıdır. Bizden tek birşey istenmişti. 1993'te olduğu gibi biz çekilirken bizi vurmayın. Çünkü o zamanlar 500'e yakın örgüt elemanının öldürüldüğü, tuzağa düşürüldüğü, pusuya düşürüldüğü söylendi. Bizzat Başbakanımız 'unsurlar çekilirken herhangi bir silahlı eylem olmadıkça güvenlik güçleri size karşı bir operasyon yapmaz. Biz bu işin meraklısı değiliz yeter ki siz gidin. Silahlarınızla birlikte bu ülkenin dışına çıkın. Hiçbirinize herhangi bir silahlı baskın veya bu süreci inkıtaya uğratacak bir eylem yapılmayacak. Şu ana kadar böyle bir şey olmadı. Az çekildiler, çok çekildiler, hızlı oldu, yavaş oldu ama süreç devam ediyor."
"Sabırla metanetle..."
Hükümet üyeleri olarak sabırla metanetle bu işin sonuca ulaşabileceğini ve bundan umutlu olduklarını söylediklerini belirten Arınç, örgütün fikir olarak da eylem olarak da şiddetten kolay kolay uzaklaşmadığını söyledi.
Arınç, "Kandil'den yapılan açıklamalar, gazetelerde boy boy fotoğraflarıyla, maşallah bu işin meraklısı da çok. Gidiyorlar röportajlar yapıyorlar ve orada isimlerini bütün kamuoyunun bildiği kimbilir hangi noktaya lider pozisyonunda görünenler HPG'nin başı mıdır, KCK'nın eşbaşkanı mıdır, neyse o insanların acıtıcı, incitici, ajite edici davranışlarıyla ve sözleriyle karşılaşıyoruz" dedi.
BDP'li milletvekillerinin bir kısmının bu konuda çok duyarlı olduğunu dile getiren Arınç, "Bir kısmının da ağzından ateş çıkıyor, bazen ateş yerine mermi çıkıyor. Toplumları tahrik ediyorlar" diye konuştu.
"Çok başlılık bunun nedeni olabilir mi" sorusu üzerine Arınç, "Şüphesiz her biri Öcalan'a karşı mesaj vermeye çalışıyor. Televizyon izlediğini de biliyorlar ya bağlılık yeminleri yapıyorlar, 'ben daha çok Öcalancıyım, ben daha çok Öcalancıyım'... Öcalan'dan çıkmamış, çıkması mümkün olmayan bilebildiğimiz kadarıyla bir takım mesajları kendileri veriyor pozisyonuna giriyorlar. Bir kısmı dışarıda Öcalan'a karşı adeta liderlik mücadelesi içerisinde" değerlendirmesinde bulundu.
"Tarih vermek doğru değil"
"Öcalan'ın otoritesini sarsmıyor mu bu? Haziran'da bitecekti eylül oldu hala yüzde 20" sorusuna karşılık Arınç, tarih vermenin doğru olmadığını söyledi.
Arınç, "Biz bu süreci devam ettirirken hiçbir zaman tarihler üzerinde durmadık ama en kısa zamanda ve en yakın biçimde. Çünkü eğer bu geri çekilme, yurt dışına çıkma, topraklarımızın dışına çıkma, ne kadar erken biterse süreç o kadar kesintiye uğramadan sonuçlanmış olur. Arada mesafe uzadıkça başka muzır maniler girer" dedi.
Şu anda silahlı baskınlar olmamasına karşın, yol kesme, adam kaçırma gibi eylemlerin sürdüğünü anlatan Arınç, şunları söyledi:
"Bu süreci baltalamak için girişimde bulunan bildiğimiz bir kaç çevre var. Bu çevrelerin bu eylemlerine rağmen yine sabır içindeyiz ve Öcalan'ın iradesini kendi iradeleri olarak kabul etmişlerse Öcalan'ın sözlerine bağlı olmak noktasında onlar bir samimiyet testinden geçiyorlar. Öcalan'a rağmen 'biz bu işi barıkmayız' düşüncesi, Öcalan'ı safdışı etmek düşüncesidir, Öcalan'ı güçsüz gösterme düşüncesidir. 'Bizim elimizde silah var, sen orada esirsin, senin söylediğin o kadar bizi bağlamaz' sözüdür. Burada Öcalan da aslında bu süreç devam ettikçe kendisine bağlı olduğunu zannettiği bir takım insanların belki onun kuyusunu ne kadar çok kazmak istediklerini daha yakından görecektir."
"Öcalan stratejik konumda zaten"
"Bir kaç çevre dediniz, o çevreyi açabilir misiniz ve neden Öcalan bu tabloda stratejik konuma geçmek istiyor" sorusu üzerine Arınç, "Öcalan stratejik konumda zaten. 'Ben bir araç değilim' diyor, kendini böyle görüyor, doğru da olabilir. 'Ben bu süreçte şiddeti yok edeceğim' diyen bir insan stratejik bir konumdadır. Kendisine bağlı olduğuna inandığı insanların bu işi bitirebilecek güçte olduklarını görmek onu stratejik bir konumda tutar" dedi.
Öcalan'ın bu sözünün kendi tabanına yönelik olduğunu düşündüğünü belirten Arınç, "(Siz hala bana verdiğiniz sözü tutmadınız, 'evet' dediniz ama yanlış ve çirkin işler yapıyorsunuz, ben de bunu bir yere not ediyorum) demek istiyor, yoksa bizimle bir alışverişi yok. Biz onunla herhangi bir pazarlık yapmadık ama Türkiye'de terörün bitmesi konusunda Öcalan kritik bir rol oynuyor. Bu rolünde başarılı olursa ve etkili olursa Türkiye çok önemli bir meseleyi inşallah çözmüş olacak" diye konuştu.
"Tek işimiz var sabır"
Arınç, "Hükümet olma sorumluluğu içinde kararlılığınızı sorguladığınız oluyor mu" sorusunu cevaplarken de "Olmaz mı? Her değerlendirmemizde bunları görüşüyoruz. Tek işimiz var sabır. Çünkü bağcıyı dövmek için çıkmadık, üzüm yemek istiyoruz" ifadesini kullandı.
Zor bir işin içinde olduklarını bütün ihtimalleri gözönünde tutarak halkın desteğiyle sorunu çözmeye çalıştıklarını dile getiren Arınç, şunları kaydetti:
"Karşı taraf yıllarca şiddetten beslenen bir örgüt olarak bugün yanlış işler yapıyor, yanlış adımlar atıyor. Onlara gereken ikazlar yapılıyor. Mesela birisine bakarsanız çekilme süreci bitti diyor. Yalan söylüyor. Hayır, çekilme süreci bitmedi. Başbakanımız doğru söylüyor. Nefes alışlarının bile hesaplarının yapıldığı, nereden ne kadar insanın dışarıya çıktığını bilebilecek bir istihbarat gücümüz var. Yüzde 20 dediyse Başbakanımız, öpsünler başına koysunlar. Yüzde 80'in hala çıkmadığı, belki hemen çıkabileceği belli yerlerde biriktirildiği, toplanıldığı, bütün bunların bilgisi de var bizde ama çıkma iradesinde bir geciktirmeye yönelik oluşumun da varlığını hepimiz bilmeliyiz."
"Neyi amaçlıyorlar geciktirmeyle" sorusu üzerine de Arınç, "Öcalan'a karşı bir tavır içindeler. Hükümetin belli konularda belki kendilerine bir yol açılmasını veya hiç yapılmayacak bir takım söylemlerde bulunmasını istiyorlar. Hayır, bizim böyle bir niyetimiz yok. Bizim demokratikleşme adına atacağımız her adım çok önceden attığımız atmayı planladığımız adımlardır. Bunun bu süreçte belki bir kısmının yakın uzak bir ilgisi olabilir ama yüzde yüzlük bir dilim içinde bizim demokratikleşme ve özgürlükler paketimiz bu örgütle, bu oluşumla bu çözüm süreciyle çok yakından ilgili değil" değerlendirmesinde bulundu.
BDP'lilerin İmralı ziyareti
"Çözüm Süreci"nin devam ettiği hatırlatılarak "BDP'lilerin son İmralı ziyaretinde Öcalan'ın bir fotoğrafı da çekildi. Bunun kamuoyuyla paylaşılması nasıl bir etkisi olur" denilmesi üzerine Arınç, zaman zaman milletvekillerinin İmralı ziyaretine ilişkin sorular sorulduğunu bildirdi.
Konudan İnfaz Kanunu gereğince Adalet Bakanlığının yetkili olduğunu belirten Arınç, birinci derece yakınları giderken herhangi bir izine ihtiyaç olmadığını, milletvekilleri veya başka kişilerin görüşmeyi arzu etmeleri durumunda Adalet Bakanlığının iznine bağlı olduğunu vurguladı. Bu izin kapsamında bazen ikili, bazen üçlü milletvekilleri heyetlerinin ziyarete gittiğini anımsatan Arınç, şunları söyledi:
"Son ziyaretlerinde eğer fotoğraf çekme imkanları olduysa veya böyle birşey gerçekleştiyse buna mutlaka izin almışlardır. Adalet Bakanlığımız izin vermezse böyle bir çekim olmamıştır. İzin verildi, çekim yapıldı mı bilmiyorum. Öyle bir fotoğraf varsa bunu yayımlamak istiyorlar mı doğrusu onu da bilmiyorum. Ama çekilmesi izne tabi olan bir şeyin herhalde yayımlanması için de bir izin alınması gerekir. Böyle bir şeyin varlığını, yokluğunu Adalet Bakanımız da sizlere söyleyebilir, herhalde giden ve fotoğraf çektirdiğini söyleyen kişiler de 'Böyle bir iznimiz var' diyebilirler. Dolayısıyla böyle bir fotoğraf yayımlanır mı yayımlanmaz mı, yayımlanırsa nasıl bir etki bırakabilir onu bilmiyorum."
Af konusu
"BDP tarafından hep Öcalan'ın salıverilmesi konusuna vurgu yapılmaya devam ediliyor. Böyle bir şey mümkün mü?" sorusuna Arınç, affı netameli bir konu olarak nitelendirdi. Bunun tellaffuz edilmesinin bile doğru olmadığını söyleyen Arınç, "Eğer bir siyasi irade bunu yapmak konusunda kararlıysa bunu söylediği gün yapması lazım. Yoksa 'Yapıyoruz, yapacağız, düşünebilir' sözlerini söyleyen bir siyasi irade iflas eder" diye konuştu.
Geçmişte bunların yaşandığını, affın istismar edilen bir konu olduğunu vurgulayan Arınç, şöyle devam etti:
"Doğru da bir iş değildir. Ancak sosyal bir zaruret haline gelirse ve siyasi irade de böyle bir şeyi düşünürse bu akşam konuşmalı, yarın yapmalıdır. Yoksa bunu muhalefetin dillendirmesi veya hükümetlerin 'yaparız, yapacağız, düşünebiliyoruz' demesi kesinlikle toplumsal barışı bozar ve ortada fayda yerine zarar meydana gelir. Hiçbirimiz, hükümet üyesi olarak, başbakanımız olarak affı düşünmüyoruz. Gündemimizde af yok. Onu rahatlıkla ve samimiyetle söyleyebilirim.
Bu sürecin başından itibaren de ne Öcalan ne Öcalan ile bağlantı kuranlar da affı söylememişlerdir. Geçmişte söylemişlerdir ama af, artık bu süreç içerisinde kesinlikle gündeme gelmemektedir. Günlük takip ederseniz, kendi kafasından bir şey uyduranı kenarda bırakın ama çözüm sürecinin güçlü aktörlerinin hiçbirisinde bir af dile gelmemiştir veya konuşulmamıştır. Şu anda da böyle bir şey söz konusu değildir."
"5 sene, on sene evvelinin Türkiyesi hiç değiliz"
Paketin içeriğine ve bir sürprizin olup olmadığına ilişkin sorular üzerine ise Arınç, kimin hangi sürprizi beklediğini bilmediğini söyledi. Arınç, "Zannediyorum Sayın Atalay, 'Hayal bile edemedikleri bazı düzenlemeler yapacağız' deyince biraz da merak konusu oldu. O mutlaka başında, önünde çok olumlu cümleler söylemiştir. Tek başına böyle 'Hayal edilemeyecek düzenlemeler' denirse herkes biraz daha çıtayı yükselttiğimizi zannedebilir" diye konuştu.
Söz konusu paketin Türkiye'nin demokratikleşme çıtasını nereye getireceğinin sorulması üzerine Arınç, şu yanıtı verdi:
"Standartlarımızı çok daha yukarılara artıracak. Şimdi 5 sene, on sene evvelinin Türkiyesi hiç değiliz. 1999 öncesinin Türkiyesi hiç değiliz. En son 'Torba Kanun' dediğimiz çok maddeli kanun içerisinde bile yaptıklarımız bambaşka şeyler var. Mesela o süreç içinde 1990'dan günümüze kadar, hemen hemen 20 yıldan fazla bir süreç içerisinde, kapatılmış, dağıtılmış veya dağılmalarına karar verilmiş tüm vakıflara yeniden hayat verdik. Bunların içinde Milli Gençlik Vakfı da var, Zehra Vakfı da var, başka vakıflar da var. Çok kıymetli olan gayrimenkullerini de iade etmek şartıyla. Bu başlı başına bir devrimdir. Kimse bunu yapabileceğimizi düşünmüyordu. 'Mahkeme kararıyla kapatılmış kardeşim sen bunu tekrar açamazsın' diyorlardı. Bin lira koyarak eski kurucularının, eski adla vakıf kurabileceklerini kanun şartına bağladık. Şimdi herkes bayram ediyor. Milli Gençlik Vakfı ki bizim de zamanında içinde bulunduğumuz, bazı hizmetlerine katıldığımız özellikle gençlere yönelik çok faydalı hizmetlerini bildiğimiz ve gördüğümüz bir vakıf o şartlar içerisinde maalesef kapatılmıştı. Şimdi biz onun herhalde yüzden fazla gayrimenkulunü iade ediyoruz."
Bu kapsamda 21 vakfın yeniden açılışını sağladıklarını ifade eden Arınç, şöyle devam etti:
"Başka şeyler de var. Siz derseniz 'Şu var mı' belki bunun cevabını verebilirim ama nezaketsizlik olur. Çünkü biz bir ekip olarak onu hazırladık. Sayın Başbakanımız bunun siyasi bir rötuşunu mutlaka yapacaktır. Belki tekrar bir araya geleceğiz. Şu anda çok acil, bugünden yarına olması gereken bir şey olmadığı için belki bugünlere kadar geldi. Ama önümüzdeki bir hafta, 10-15 gün içinde Sayın Başbakanımız 'Şu düzenlemeleri yapacağız' diye söyleyecektir. Ben bunları az çok biliyorum. Başbakanımız belki zamanlamasını 'Şunlar biraz kalsın ama şunlara öncelik verelim' diyebilecektir. Merak edildiği için belki söyleyeyim, Heybeliada Ruhban Okulu veya Mor Gabriel diye bizim vakıflar olarak çok yakından ilgili olduğumuz konular var. Bu konularla ilgili hazırlıklarımız var. İkisine de olumlu baktığımızı söyleyebilirim ama bunların gerçekleşmesi için bir takım iç, dış şartların olgun hale gelmesi lazım. Bu kararı da Sayın Başbakanımızla vereceğiz. İnşallah herkesin beğeneceği düzenlemeler olacak."
"Sıcak Eylül, sonbahar..."
"Sıcak eylül ya da sonbahar" tartışmalarının hatırlatılarak, "Kaygılarınız devam ediyor mu? Hala sıcak sonbahar devam edecek diyor musunuz?" sorusu üzerine ise Arınç, Gezi Parkı odaklı gelişmelerin kendilerini üzdüğünü söyledi.
Arınç, şöyle devam etti:
"Cemil Bayık mıdır, bir başkası mıdır? 'Eylül'e kadar şöyle olmazsa günde 100 tane silahsız eylem yapacağız.' Yani ellerinde meşaleler, Apo posterleri veya başka bir şeyle sokaklarda yürüyecekler. Trafiği felç edecekler, meydanlarda oturacaklar. Bunun için bir istihbarata gerek yok. Adam ne yapacağını zaten söylüyor. Bunun gibi pek çok raporlarda da kestirmelerden alınan telsiz istihbaratlarında vesarilerde de kimin nerde, hangi hazırlığın içerisinde olduğunu, şifrelerine bakarak çözebiliyoruz. Bu konuda yetişmiş çok iyi elemanlarımız var. Buna karşı gözümüz kapalı duramayız. Kanun içerisinde her türlü toplantı, gösteriş ve yürüyüş yapılabilir, her türlü basın açıklaması, şiddete bulaşmayan eylem yapılabilir ama kanun dışılığı affetmemiz mümkün değil. Dolayısıyla, statta da olsa üniversite de olsa yolda da meydanda da olsa bir başka yerde de olsa kanunun suç kabul ettiği hiçbir şeye izin vermek noktasında değiliz. Evet istihbaratımız var, farklı istihbarat yöntemleriyle bilgiyi topluyor, değerlendiriyor. İstihbarata gerek olmadan, işte Aydınlık gazetesini okuyarak da veya bir başka gazeteye baktığınızda da kimin nerede nasıl bağıracağını, kimin nerde hangi eylemin içinde olabileceğini seyyar eylemciler vasıtasıyla görebilirsiniz. Bunlar kadrolu eylemcidir. Sayıları 15'tir, bugün bakarsınız Ankara'da, ertesi gün İstanbul'a taşımışlardır, ertesi gün İzmir. Bunlar bilinen isimlerdir. İş polisimize düşer, polisimiz yorulur ama bu insanlar bu eylemlerden bir türlü vazgeçmezler."
Suriye'ye müdahale konusu
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin "Başkan Obama bu silahları kullananların bedelini ödemesi konusunda kesin kararlıdır, atacağımız adımları değerlendiriyoruz" şeklindeki açıklamasının hatırlatılarak, "Bosna benzeri bir modelden söz ediliyor, siz nasıl değerlendireceksiniz. Suriye konusunda, Türkiye'de bu tablonun içinde nasıl yer alacak?" sorusu üzerine Türkiye'nin silahlı bir müdahalede bulunmadığını vurgulayarak, şunları söyledi:
"Bunun için BM Güvenlik Konseyi'nin konsensüsünü aradı. Maalesef orada Rusya ve Çin'in karşı çıkmasıyla BMGK'nden bir karar almak mümkün olmadı. Çok acı ama gerçek. Bugün BM sorgulanıyorsa, Güvenlik Konseyi'nin yapısı sorgulanıyorsa özellikle Suriye'de yaşanan olaylar konusunda, Rusya ve Çin'in hareket tarzı çok önemlidir. Maalesef İran'ın, Lübnan'ın, Irak'ın destekleriyle de Suriye'deki rejim, özellikle Lübnan'daki Şii milislerin de devreye girmesi ve silahlı mücadele içerisine katılmasıyla 2,5 senedir sadece oluk oluk kan akıyor. ABD başlarda önce seçimi bahane ederek biraz arkada durdu ama Esad rejiminin yıkılması ve gitmesi gerektiğini söyledi. BM'den bir uluslararası uzlaşma çıkması gerektiğini düşündü. Fransa, İngiltere ve diğer ülkeler de eleştirdiler Suriye'de yaşananları ama fiili bir davranışın içerisine giremediler. Daha önce de kimyasal silah kullanmaktan bahsedilmişti. Maalesef son zamanlarda benim bildiğim 300'e yakın balistik füze kullandı Esad rejimi. Uçaklar ve helikopterlerle şehirleri bombaladı. Bazen ekmek kuyruğunda, bazen camide namaz kılan insanlar hayatlarını kaybetti. Halep, Hama, Humus, Lazkiye yıkıldı. Hedef gözeterek bombalamalar oldu. Sarin gazının kullanıldığına dair bir takım duyumlar alındı. Zannediyorum uluslararası camia özellikle bu son 3-5 gün evvel yaşadığımız, yüzlerce çocuğun gazdan zehirlenmiş halde, Halepçe katliamının bir benzeri şekilde hayatını kaybetmesi, özellikle ABD ve Batı ülkelerini ayağa kaldırdı."
"Suriye ile ilgili elimizde bir tezkere var"
"Ana omurga olur mu Türkiye?" denmesi üzerine ise Arınç, şu değerlendirmelerde bulundu:
"ABD olur Fransa, İngiltere olur. Türkiye 910 kilometre sınırımız olan ülkede yaşananlar bizi doğrudan ilgilendirir. Orada yaşayanlar bizim akrabalarımız çünkü biz aynı coğrafyanın akraba insanlarıyız. Yalnız bugün haberleri dinledim CHP yine klasik Esad'tan yana tavrıyla 'Türkiye kesinlikle böyle bir müdahalenin içinde yer almasın' diyor. Öbür taraftan Oktay Vural da bildiğimiz Oktay Vural yine. Söyleyecek bir şeyler bulamamış 'Bunun Meclis'ten geçmesi gerekir' diyor. Şüphesiz bu bizim tek başımıza vereceğimiz bir karar değil. Meclisten geçer, Meclis karar verirse biz böyle bir şeyin içerisinde yer alabiliriz. Daha önce geçirilen tezkerelerde zaten bazı haklarımızı kullandık veya kullanmak üzereyiz. Bunun için de yeni bir tezkere gerekirse, gerekirse diyorum, elimizdeki mevcut imkanlara bakarız, Meclise geliriz, o zaman CHP karşı çıkar, MHP de umarım karşı çıkar çünkü ağızlarının çalımına bakarsak onlar da böyle bir operasyonun içerisinde Türkiye'nin yer almasını istemiyor olabilirler. Gücümüz yeterse biz çıkarırız ve böyle bir koalisyonun içerisinde yer alırız."
"Gerektiği takdirde o zaman TBMM'den bir tezkere çıkacak" denmesi üzerine ise "Elimizde bir tezkere var Suriye ile ilgili. Onun süresi zannediyorum dolmadı henüz. Onun içerisindeki yetkilerin kapsamında kalan bir husussa böyle bir şeye gerek duymayabiliriz" dedi.
PKK'nın elinde kimyasal silah olduğu iddiası
"PKK'nın elinde kimyasal silah var" şeklindeki iddiaların hatırlatılarak, "Böyle bir istihbarat var mı?" sorusunun sorulması üzerine Arınç, "Öyle bir istihbarat yok" dedi.
Arınç, şu açıklamaları yaptı:
"Bence bu biraz propaganda amaçlı veya dezanformasyon amaçlı bir söz. Biz kimin elinde ne olduğunu az çok biliyoruz. Bu silahı kullananların, nereden, hangi komutanın iradesiyle bunun atıldığı söyleniyor. İsrail istihbaratı özellikle böyle bir şeyi söylüyorsa, buna artık çok doğru kabul etmek de gerekebilir. Çünkü onların Suriye'nin içinde istihbarat noktasında çok güçlü olduklarını bilirim. İkincisi de bu aslında böyledir, Şam'ın merkezinde kaldı Esad ve rejimi. Ama banliyöler tamamen muhaliflerle doldu. Bu banliyölere yönelik bir gaz atarak insanları öldürmek, mutlaka rejim yanlısı güçlerin yaptığı bir eylemdir. Yapanın da ya Mahir olduğunu ya başka bir general olduğunu gazeteler de yazıyor. PKK'nın elinde kimyasal silah olduğuna dair hiçbir bilgiye sahip değiliz. Onları göstererek belki bunları bir tarafa örtmeye veya kamufle etmeye çalışıyor olabilirler."
Başbakan Yardımcısı Arınç'ın konuşmasında gündeme ilişkin diğer önemli başlıklar ise şöyle:
-"(Kürt Konferansı) Net olarak söyleyebilirim: biz bu konferansa ne parti olarak ne hükümet olarak katılmayacağız"
- "Davet edilenler içerisindeki şiddet yanlısı örgütler ve böyle bilinen birtakım kuruluşlar da var ki ben konferansın sonuçlarından çok emin değilim"
- "(CHP'nin Irak ziyareti) 'Biz gittik ve çok iyi şeyler yaptık' diyorlarsa hiç durmadan en kısa zamanda Esad ile görüşmeye gitsinler. Esad tarafından da çok iyi karşılanacaklardır. Çünkü daha evvel 6-7 milletvekillerini gönderdiler, boy boy fotoğraflar çekildi"
- "(CHP'nin Irak ziyareti) İki kişiyle oturmak, üç kişiyle fotoğraf çektirmek gidilmesi gereken yerlere gidememek, doğrusu bu gezinin çok da başarılı olduğunu göstermez"
- "Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, bazı sorulara cevap mahiyetinde bir açıklama yaptı. Yani benim konuşmamı takiben, biraz da sanki ona cevap gibi ama sonra ben kendileriyle görüştüm, 'kesinlikle böyle bir şey olmadı, daha evvel böyle dillendirilen iddialara hatta iftiralara cevap vermek mecburiyetinde kaldık' dediler. İyi niyetli olarak böyle açıklama yaptıklarını ben düşünüyorum, çünkü yazılı metni okuduğum zaman da bazı iddialara samimi cevaplar vermişler"
- "Bir şey duyulduğunda veya bir şeyin aslı öğrenilmek istendiğinde veya bir konu gündeme getirilmek istendiğinde Başbakanımız, bakanları bizler, o arkadaşlarımızla yani camiayı temsil eden veya herhangi bir konuda görüşü veya sorusu olan arkadaşlarımızla oturur, görüşebiliriz. Evlerimizde, iş yerlerimizde kendilerini misafir edebiliriz. Nitekim bunlardan sonra da böyle görüşmeler gerçekleşti. Esasen birbirini seven insanlardan bahsediyoruz"
- "TRT muhabiri Metin Turan o akşam bırakılmadı, ben Bakanlar Kurulu'ndan sonra ümitle beklediğimizi ifade etmiştim. Bir 15 günlük ek süre aldı bölge savcısı. Dışişleri Bakanlığımız takip ediyor. Ya 15 günün sonunda ya 15 gün tamamen dolmadan bırakılacağını düşünüyoruz"
- "Başörtülü aday seçilirse başörtülü milletvekili de olabilir"
- "(28 Şubat mağdurları) Bunların yaptıkları eylemlere bakarak aldıkları cezaları ölçmek mümkün değil. Hem yasal düzenleme hem de iade-i muhakemeler söz konusu olabilecek diye düşünüyorum"
- "(Üçüncü dönemin tamamlanması) İstesek de istemesek de kural böyle. Kaldı ki ben dört gözle o günü bekliyorum. Allah kısmet ederse biz 2015 seçimlerinde olmayacağız"
- "Başbakanımız geçmişte yapılan uygulamaların hepsinin yanlış olduğunu ve bugün nüfus artışının Türkiye için hayati bir mesele olduğunu söylüyor. Bütün gücümle katılıyorum, çok doğru ifade ediyor"
- "(CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na Benimle kendini hiç kıyaslama, bana Hükümet Sözcülüğünü de çok görme. Kılıçdaroğlu 2002'de parlamentoya girdi, Plan Bütçe Komisyonu'na staja başladı komisyon üyesi olarak, ben Meclis Başkanıydım. Ben Refah ve Fazilet Partisi'nde en yüksek oyla Grup Başkan Vekilliği yaptım, AK Parti'nin kuruluşunda oy birliğiyle Grup Başkanlığı yaptım. Şimdi Başbakan Yardımcısıyım, Hükümet Sözcüsüyüm. Ben doğru, ilkeli, seviyeli siyaset yapan bir adamım. Kendisini de doğru konuşmaya alıştırsın"
Comments
No comment yet.