Etik ve İtibar Derneği (TEİD) Araştırma ve Yayın Direktörü Ali Cem Gülmen, toplumsal hafızada unutulmayan ve acıları hala dinmeyen 1999 Marmara depreminin ardından “Deprem öldürmez, bina öldürür” sloganının yerleşik bir hal aldığını, ancak bu sözün doğrusunun “Deprem öldürmez, yolsuzluk öldürür” olduğunu vurguladı.
Öldüren binaların nedeni yolsuzluk
Birçok depremde ölu¨ ve yaralı sayısının artmasının binalarda kullanılan betonun kalitesizliği, zemin analizinin iyi yapılmaması, kolon ve kirişlerin yeterli tasarlanmaması gibi nedenlerden kaynaklandığını kamuoyunun artık gayet iyi bildiğini kaydeden Gülmen, “Marmara depreminde resmi raporlara göre 17 bin 480 ölu¨m, 23 bin 781 yaralı oldu. 285 bin 211 ev, 42 bin 902 işyeri hasar gördu¨. Ayrıca 133 bin 683 çöken bina ile yaklaşık 600 bin kişi evsiz kaldı. Yapılan hesaplar yaklaşık 16 milyon insanın depremden değişik düzeylerde etkilendiğini gösteriyor. Marmara depreminde can kaybının bu kadar fazla olmasının en büyük nedenlerinden biri olarak yolsuzluk sebebiyle yasal düzenlemelere uymayan binalar gösterilmişti. Özellikle 1980-1999 yılları arasında inşaat sektöru¨nde yolsuzluğun varlığı geniş çevrelerce kabul edilen bir gerçek” dedi.
Ölümlerde yolsuzluğunun payının yüzde 100 hesaplanmasının imkansız olduğunu ifade eden Gülmen, şunları belirtti: “Ancak binaların yıkım sonrası durumlarını gördükten sonra yolsuzluğa bulaşmış müteahhitlerle bina müfettişlerinin işbirliğinin ölu¨ sayısının bu kadar artmasında bir etkisi olduğunu söylemek o kadar zor olmuyor. 1980-1999 arasında dönemde her tu¨rlu¨ izin veya denetim, yolsuzluk konusunda büyük şaibe altında olan belediyeler ve kamu görevlileri tarafından sağlanıyordu. İzin alamayan veya denetimden geçemeyen birçok binanın daha sonra belediye başkanı gibi görevlilerin özel istekleriyle onay aldığı bilinen bir gerçekti. Özellikle deprem şartnamesine uygun olmayan projelerde deprem yu¨ku¨nu¨ taşıyacak betonarme kiriş, kolon ve duvarların yetersizliği, resmi projeden farklı yapı elemanlarının eklenmesi, u¨st katlarda dışarı doğru çıkmalar, fazladan çıkılan katlar, taşıyıcı kolonların estetik veya mekan kazanma amacıyla kaldırılması gibi kasıtlı hatalar Marmara depreminde birçok canın kaybına sebep oldu.”
Yolsuzluk, deprem ve ölümlerin matematiksel modeli
Yolsuzluk ve deprem kaynaklı can kayıpları arasındaki ilişki u¨zerine matematiksel bir model kurulabildiğini söyleyen Gülmen, “Monica Escaleras, Nejat Anbarcı ve Charles A. Register isimli u¨ç araştırmacı tarafından yapılmış böyle bir çalışma var. Üç uzman bu araştırmada kayıpların hane sayısına, yolsuzluğun oranına, kurumların iyi işlemesine, bu¨yu¨k depremlerin sıklığı ve yerleşimin depremin merkezine uzaklığına göre artacağı savını ileri su¨rdüler. 1975 ve 2003 yıllarında 42 u¨lkede meydana gelmiş 344 bu¨yu¨k depremi analiz eden araştırmacılar birçok yolsuzluk endeksini birlikte kullandı. Ve hangi yolsuzluk endeksini dikkate alırlarsa alsınlar, u¨lkenin kamu sektöru¨nu¨n yolsuzluk seviyesi ile depremlerde yaşanan kayıplar arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki bulmayı başardılar. Üstelik söz konusu araştırmada deprem örnek verilse de benzer sonuçların hortum, yangın, sel gibi diğer geniş ölçekli doğal felaketler için de ortaya çıkabileceğini iddia ettiler” bilgisini verdi.
Deprem değil, yolsuzluk öldürüyor
1980-2010 yılları arasındaki depremleri inceleyen bilim insanlarının, bu dönemde yaşanan can kayıplarının %83’u¨nu¨n yolsuzluğun yu¨ksek oranda olduğu u¨lkelerde meydana geldiğini gördüklerini vurgulayan Gülmen, “Bilim insanları yolsuzluğun en fazla etkilediği alanlardan birinin inşaat sektöru¨ olması yu¨zu¨nden depremlerdeki can kaybının yolsuzluk oranlarının fazla olduğu u¨lkelerde olmasının doğal olduğu iddia ediyorlar. Sonuçta ortada doğal felaket diye bir şey var ama yok. İnşaat ve yapı konusunda bilgi eksikliği de, deprem kaynaklı kayıplar açısından yine son derece tali nedenler. Ortada sismik bir fay hattından çok, yolsuzluk merkezli bir sosyal fay hattı var. Ve bu fay hattı ne kadar derin ve köklu¨ ise yaşadığımız, çalıştığımız, okuduğumuz binaların başımıza çökmesi ihtimali de o kadar yu¨ksektir” görüşünü ileri sürdü.
Comments
No comment yet.