Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) ait okul, yurt ve vakıfların içerisinde olduğu toplam 15 milyar liralık taşınmazın devlete geçtiğini bildirdi.
Bakan Özhaseki, çevre ve şehirciliğin bir arada toplandığı bakanlıkların dünyada bulunduğunu ama ülkelerin genellikle "Çevredeki gelişmeler birtakım önemli yatırımlara mani olmasın, birbirleriyle çatışacak hangi alanlar varsa veya öncelediğimiz alanlar ne ise onu çevreyle beraber yapalım" fikrine kapıldığını dile getirdi.
Bazı ülkelerde Kalkınma Bakanlığının, bazı ülkelerde Enerji Bakanlığının, bazılarında da şehirciliğin çevreyle beraber olduğunun altını çizen Özhaseki, çevrenin vazgeçilmezleri olduğunu, önemli olanın da çevreyi bozmamak, kirletmemek olduğuna dikkati çekti.
Özhaseki, bu kapsamda Türkiye'nin dünyada yapılan birçok anlaşmaya da taraf olduğunu belirterek, "Son 100 yıl içerisinde iklim 2 dereceye yakın artmış, deniz suyu 19 santimetre yükselmiş. Bu artış 3-4 derecelere çıkarsa, birçok canlı türünün yok olacağı, insanoğlunun geleceğinin tehlikeye düşeceği gibi bir inanış var. Birçok sıkıntıyı beraberinde getireceği kesin. Ondan dolayı da biz üzerimize düşen yükümlülükleri yapmaya çalışıyoruz ama şu da bilinmeli ki, sadece Türkiye'nin kendi üzerine düşeni yapması yetmiyor. Çünkü biz dünyayı yüzde 0,4 kadar kirletiyoruz. ABD yüzde 25, Avrupa Birliği ülkeleri yüzde 23, Çin, Hindistan tarafı yüzde 24 kadar kirletiyor. Onların da bu işe katkı vermesi halinde, bütün bunlar geçerli olacak." değerlendirmesinde bulundu.
"Meclis'te herkesin çekişme alanı olacak bir konu değil"
Bakan Özhaseki, son 12-13 yılda Türkiye'deki katı atık arıtma tesislerinin sayısının 15'ten 81'e yükseldiğini, nüfusun kullandığı suların yüzde 80'inin arıtıldığını, Mavi Bayraklı Plaj sayısının 450'ye çıktığını ve bakanlığın bu konuda 1,5 milyar lira harcama yaptığını aktardı.
Şehircilikte ise 1950'lerden sonra göç başladığını, o günkü ideolojik belediyecilik anlayışı gibi nedenlerle sağlıksız ve kimliksiz yapılara sahip olunduğunu söyleyen Özhaseki, sağlıksız yapıları dönüştürmek adına tedbirler alındığını kaydetti.
Özhaseki, "Belediye Yasası önümüzdeki yasama döneminde Meclis'e getirilecek. Yasa taslağını diğer partili arkadaşlarımıza da gönderdim. Çünkü bu, Meclis'te herkesin çekişme alanı olacak bir konu değil, bütün partilerin ortak tavrıyla çıkması gereken bir yasa olarak görüyoruz. Bunun içerisinde 5 bölüm var. İmarla, personelle, imtiyazlar noktasında merkezi idarenin hala görevini devretmek istediği siyasi bir ortamda, görevlerin, yetkilerin yerele doğru devredildiği birtakım tedbirler var." diye konuştu.
Rant artışlarından kamunun pay alması
Bütün bunların görüşüleceğini ama yasa içerisinde önemli bir-iki konunun da bulunduğunu ifade eden Özhaseki, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Birincisi, parsel bazlı yoğunluk artışlarını yasaklamak istiyoruz. Herkesin anlayacağı şekilde söylersek, dışarı çıktığımızda gözümüze gelebilecek çirkin yapılaşmanın birçoğu tek tek parsel bazında verilmiş olan emsal, yoğunluk artışlarıdır. Bir mahalle 5 katlı planlanmış, onlarca ev 5 katlı gidiyor ama aradan bir bakıyorsunuz 25 katlı bir ev çıkıyor ortaya. Bu bir taraftan görselliği çirkinleştiriyor, insanların aklına birçok soru getiriyor ve adalet duygusunu da müthiş derecede zedeliyor.
Bunların önüne geçecek bir tedbir var. Ayrıca imar planları da tabii ki değişmez değil. Zamanın şartlarına göre imar planları, gerekli hukuki alt yapı sağlandıktan sonra değişebilir. Çünkü ihtiyaçlarımız da değişiyor. Değiştiği zaman eğer bir rant artışı varsa, orada bir değer artışı söz konusuysa, bu değer artışından kamunun pay alması, ne kadar, nasıl alacağı hususu önümüzdeki belediye yasası çıkarken tartışılacak en önemli konuların başında gibi gözüküyor."
"Yeşil alan üzerine bu kütle konamaz"
Bakanlıkta resen planlama yetkisi bulunduğuna işaret eden Özhaseki, "Biz bu yetkiyi kullanmayacağız. Çünkü bu yetki belediyelerin, belediye meclislerinin. Asıl olan bu. Ancak birtakım yatırımlara mani olmak isteyen veya siyasal tercihleri nedeniyle karşıt gördüğü insanların işine mani olmak isteyen belediyeler olursa veya haksızlık yaptığına inandığımız kişiler, belediyeler, gruplar olursa, işte o zaman devreye girip bu yetkimizi kullanmak istiyoruz. Bunun dışında asla hiçbir şehrin planlarına girerek müdahalede bulunmayacağız." diye konuştu.
İstanbul Bakırköy'de normal inşaat alanı 63 bin metrekare iken, bir anda 113 bin metrekareye çıkan ve bakanlıkla davalık olan bir alanın bulunduğuna dikkati çeken Özhaseki, "İptal ettik. Mahkemelerde savunmadık. Doğru olduğuna inandığımız için yoğunluğu düşürebilmek adına ki emsalden, yönetmelikten gelen birtakım haklarla oradaki 50 bin metrekarelik artış 70-80 bin metrekareye çıkardı. Bakırköy'ün sahilde en önemli yerinde 70-80 bin metrekarelik bir inşaat artışı demek 700-800 tane 100 metrelik rezidansın konulması demek. Bunları yapmaya hiç kimsenin hakkı yok. Bizim de hakkımız yok." ifadelerini kullandı.
Özhaseki, İstanbul'daki Ihlamur Parkı'na yönelik olarak da, "12 bin metrelik bir alan. Yeşil alan olarak kullanılmış. Fakat daha sonra nasıl oluyorsa 2 buçuk emsal verilmiş. İtirazları kabul ettik. Orada itiraz edenler çok doğru söylüyorlar. Yeşil alan üzerine bu kütle konamaz ve iptal ettik yine." şeklinde konuştu.
"Bana göre cinayettir"
Bakan Özhaseki, yoğunluk artırıcı çalışmalara ilişkin şunları kaydetti:
"Bunun gibi İstanbul ölçeğinde belki de son 2-3 ayda 300-500 bin metrekarelik bir inşaat yoğunluğunu iptal ettik. Geriye çektik, düşürdük. İtirazları haklı gördük. İstanbul, Ankara'da her türlü yoğunluk artırıcı, meclislerden geçen bir çalışma bana göre cinayettir. Yoğunluk artırıcı her türlü çalışma da, şehirleri öldürmektir. Yoğunluk artırılabilir ama yoğunluk artışının olacağı yerler bellidir. Tek tek, şahıs bazlı, menfaat sağlamaya dayalı yoğunluk artışına karşı savaş açtık. Bunu da sonuna kadar devam ettireceğiz."
Özhaseki, bakanlık olarak da bunu yapmamak için ellerinden geleni yapacaklarını, olur da yaparlarsa bunu da kamuoyuna duyuracaklarını dile getirdi.
"Amacımız Türkiye'nin yarısında kentsel dönüşümü gerçekleştirebilmek"
Deprem bölgesi olan Türkiye'nin yapı stoğunun çok kötü olduğunu, kentsel dönüşümün bir zorunluluk olduğunu belirten Özhaseki, "Bütün vatandaşlarımıza tavsiyem, mutlaka oturdukları binanın depremsellik, sağlıklı olup olmadığı açısından kontrol ettirmeleri." dedi.
Bu kapsamda 2012'de Kentsel Dönüşüm Yasasının yürürlüğe girdiğini aktaran Özhaseki, şöyle devam etti:
"Şimdiye kadar 4 yıl içerisinde, gerek riskli alan gerek kentsel dönüşüm, gelişim veya yenileme alanı dediğimiz tarihi eserlerin de yıpranmışlığı neticesinde oluşabilecek yenileme noktasındaki çalışmalar veya tek başına riskli yapı çalışmalarında istediğimiz hıza ulaşamadık. Şu ana kadar yapılan bütün çalışmalar ancak 3 milyon 100 bin kişiyi ilgilendiriyor. Bizim amacımız bu değil. Amacımız, en az Türkiye'nin yarısında kentsel dönüşümü gerçekleştirebilmek. Bunun için de bizim birtakım tedbirlerle yeni yasalar, yönetmelikler yapmamız, işi hızlandırmamız lazım."
Bakan Özhaseki, deprem gelmeden bu tedbirlerin alınmasının elzem olduğuna işaret ederek, aynı zamanda inşaat sektörünün canlanması için hazırlıklar yapıldığını ve bunun önümüzdeki günlerde Bakanlar Kuruluna sunulacağını bildirdi.
İstanbul'daki Fikirtepe, İzmir'deki Karabağlar Projesine değinen Özhaseki, bakanlık olarak bu sorunları çözmek için harekete geçtiklerini söyledi.
"İşleri çok hızlı bir şekilde yapılacak"
Özhaseki, başka partililerden "AK Parti iktidarda, bakanlığa gittiğimizde bizim işimizi yapmazlar. O yüzden kentsel dönüşüme giremiyoruz." yönünde bahane uyduranlar bulunduğunu belirterek, "Açık ilan burada, hangi partili olursa olsun, eğer kentsel dönüşüm, yenileme yapmak istiyorsa, dosyası doğruysa bize getirdiği zaman emin olun bizde işleri çok hızlı bir şekilde yapılacak ve yardımcı olacağız. Kimse bu bahanelerle iş yapmaktan kaçmasın, bu bahanelerin arkasına sığınmasın." şeklinde konuştu.
Kentsel dönüşümün uzun, zorlu bir süreç olduğunun altını çizen Özhaseki, belediye başkanlarının bu zorluklara hazır olması, birinci işi olarak görüp bunu devam ettirmesi gerektiğini, bunun milli bir görev olduğunu kaydetti.
"35 bin konut yapacağız"
Doğu ve Güneydoğu'da terörden temizlenen bölgelerde yürütülen çalışmalara da değinen Özhaseki, 7 bölgede çalışmaların sürdüğünü, içlerinde Sur'un ayrıcalıklı olduğunu aktardı.
Özhaseki, Sur'un bin 200 civarında tarihi eseri içerisinde barındıran, binlerce yıllık geçmişi olan, belediye tarafından onaylanmış koruma amaçlı imar planının bulunduğuna dikkati çekti.
Kaç katlı olursa olsun kirlilik oluşturan tüm yapıların Sur dışına taşınması, yıkılması gerektiğini belirten Özhaseki, bu şekilde hareket edildiğinde en önemli turizm destinasyon merkezlerinden birinin de Sur olacağını ifade etti.
Özhaseki, Sur'da 10 başlıkta belirlenen eylem planı çerçevesinde tüm tarihi eserlerin restorasyonunun gerçekleştirileceğini, bu konuda Vakıflar Genel Müdürlüğünün de çalışmalar yürüttüğünü, sivil mimarlık örneklerine de bakanlığın başladığını ve geleneksel yaşamın devam etmesi açısından özel sokak sağlıklaştırma projelerinin yürütüldüğünü, geleneksel Diyarbakır evlerinin de oluşturulmaya başlandığını söyledi.
Evi yıkılan vatandaşlara da değişik tercihler sunulduğunu belirten Özhaseki, vatandaşların isterse iki artı bir, üç artı bir evlere yerleşebileceğini, isterlerse de Mardin, Şanlıurfa gibi çevre illerden evler verilebileceğini veya kendi arazisi üzerinde koruma amaçlı imar planına uygun eski evlerden yapabileceğini ifade etti.
Özhaseki, bu kadar hassas çalışmalar yürütülürken, muhalif grupların "burada vatandaşın evini yıktılar, ranta açıyorlar" gibi propagandalar geliştirdiğine dikkati çekerek, bunu "kirli terör örgütünün işi" olarak tanımladı.
Bakan Özhaseki, "Toplamda 7 bölgede 35 bin kadar konut yapacağız. Bütün bu terör bölgelerinde zarar ve hasar masrafı olarak karşımızda, altyapısından üstyapısına oluşabilecek rakam 10 milyar lirayı buluyor ama biz vatandaşın mağduriyetini gidermek istiyoruz. Çünkü terör örgütleri o evlere girdiler, insanlar o evleri terk ettiğinde evleri bir çatışma alanı olarak gördüler. Vatandaşın bir günahı yok. O zararları biz tazmin edeceğiz, devlete yakışan da bu. Şimdiye kadar teröristlere devletin sert tokadı vurulduysa bundan sonra da şefkatli kanadının devletin orada vatandaşı sarması lazım. Bunu da yapmaya çalışıyoruz." ifadelerini kullandı.
Özhaseki, yapılacak evlerde de vatandaşların istedikleri taziye evleri, salça kaynatacakları alanlar gibi geleneksel unsurların da yer aldığını söyledi.
Askeri alanların dönüşümü
Askeri alanların dönüşümü ile ilgili olarak üç bakanlığın çalışma yaptığını aktaran Özhaseki, şunları kaydetti:
"Bize düşen Türkiye'de ne kadar askeri alan varsa önce tespit etmek. Sonra nasıl kullanıldığını, sonra bu alanlarda neler yapılabilir, o şehir o alanların nasıl kullanılmasını istiyor, bütün bunları tespit etmek. Sonra da koordinasyon halinde olduğumuz Maliye ve Milli Savunma Bakanlığımızla nerelere taşınacağını tespit edip, hangilerinin taşınacağını tespit edip sonra da eski yerlerinin nasıl kullanılacağı ile ilgili prensip kararı alıp Bakanlar Kuruluna sunmak.
Yaptığımız tespitler neticesinde toplamda 326 bin 200 hektarlık askeri güvenlik bölgesi var. İstanbul'da 13 bin 100 hektar, Ankara'da 7 bin hektar civarında askeri alan var. Diğer şehirlerde biraz daha değişik oranlarda var."
Bunların hepsinin dışarıya taşınmayacağını, mesela askerlik şubelerinin buna uygun olmadığını belirten Özhaseki, ancak şehrin içerisinde kalmış tank taburlarının, atış alanlarının bulunduğuna dikkati çekti.
Özhaseki, "Bunların komple taşınabileceği, daha modernize edilebileceği yerler bir imkan olarak önümüzde duruyor, bunu da yapacağız ama burada esas olan Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi buraların yeşil alan olması. Oradaki vatandaşların kullanımına açık olması, oradaki insanlar ne istiyorsa o şekilde düzenlenmesi." diye konuştu.
Bunun yanı sıra binlerce arazi yeşil alan olurken, yeşil olmayan, bozkır gibi olan, şehrin dışında, kimsenin gelip kullanmayacağı yerlerin ise "rezerv alan" olarak kullanılabileceğini belirten Özhaseki, "İstanbul ve Ankara'da dönüşüm bir mahalleyi yok ederken emsal bir ise iki veriyorsunuz. Biri müteahhide, biri vatandaşa. Konut sayısı ikiye katlıyor. İleri bir tarihte İstanbul'un nüfusu 30 milyona, Ankara'nın nüfusu 15 milyona çıkar. Bunlar doğru tercihler değil." değerlendirmesinde bulundu.
FETÖ'ye ait taşınmazlar
Kanun Hükmünde Kararnamelerle Tapu Kadastro'da el konulan taşınmazların son durumlarına ilişkin bilgileri de paylaşan Özhaseki, şunları kaydetti:
"Maliye hazinesine şu ana kadar 3 bin 333 adet taşınmaz kaydoldu. Vakıflar Genel Müdürlüğüne de 2 bin 86 adet taşınmaz devroldu. Kanun Hükmünde Kararnameye girmeyen ola ki gözden kaçabilecek taşınmazlar bir anda yok edilmesin diye arkadaşların dikkatleri sayesinde, bin 176 adet taşınmaz yakalandı. Bütün bunlar şu anda devletin uhdesine geçmiş oldu.
Ayrıca idari ve adli mercilerce de 155 bin adet taşınmaz bloke edildi. Yani MASAK'tan ve mahkemelerden taşınmazların üzerine bloke işlemi için gelen yazılar oluyor. Bütün bunların ortalama değerini arkadaşlarımız hesapladılar. Şehirlerden gelen rakamları topladığımızda FETÖ örgütüne ait yurt, okul, vakıf, gayrimenkul vesaire toplam değeri 15 milyar lira civarında."
Bakan Özhaseki, bakanlıkta da FETÖ ile mücadele kapsamında 291 kişinin işten çıkarıldığını, 148 kişinin de açıkta bekletildiğini kaydetti.
Comments
No comment yet.