Pandemi sürecinin öğrettiği çok şey olduğu gibi, zayıf kasların da kuvvetlenmesi konusuna ister istemez katkı sağladı. Bir tarafta üzücü bir hastalık ve salgın ile mücadele edilirken; Avrupa Birliği, yeşil ve dijital bir dönüşüm yol haritası olarak nitelediği Yeşil Mutabakat planını Aralık 2019’da kamuoyuna açıkladı. Yeşil Mutabakat, yalnızca Avrupa Birliği üyelerini ilgilendiren bir gelişme değil, AB ile ticaret yapan ülkeleri de bir hayli yakından ilgilendiriyor. Dolayısıyla en çok ilgilendirdiği ülkelerden birisi de hiç şüphesiz biziz.
Dünya gazetesinden Hakan Çınar bir yazısında şu ifadelere yer verdi:
Paris İklim Anlaşması ile başlayan süreçte, coğrafya ayırmaksızın yaşamımıza giren iklim odaklı doğal afetler, dünyayı tedbirler alma konusunda alarma geçirdi. Bu konuda yine Avrupa Birliği liderliği üstlendi ve Yeşil Mutabakat planını tüm dünyaya duyurdu. Avrupa Komisyonu tarafından açıklanan Yeşil Mutabakat planı, 2030 yılına kadar Avrupa’nın karbon salımını 1990 düzeyine göre %55 düşürmeyi hedeflerken, AB’yi de 2050 yılına kadar dünyanın ilk karbon-nötr kıtası noktasına taşımayı hedefliyor. AB’yi biliriz, bir hedef koyar ise eninde sonunda ona ulaşır. Söz konusu dünyanın geleceği olunca, tüm dünya ülkeleri de bu stratejiyi destekler noktaya kısa zamanda gelecektir.
Komisyon, Yeşil Mutabakat planının detaylarını içeren, 2030 ve 2050 iklim hedeflerinin yasal çerçevesini oluşturan Fit for 55, yani 55’e Uyum paketini 14 Temmuz 2021’de kamuoyuna açıkladı. Paketi incelediğimizde AB’nin mevcut Emisyon Ticaret Sistemi’nin sıkılaştırılması, yeni sektörleri kapsayacak şekilde genişletilmesi, 2030 yılında enerjinin %40’ının yenilenebilir kaynaklardan sağlanması, binaların, karayolu ve ulusal denizyolu taşımacılığının, tarımın, atık ve küçük sanayilerin her bir üye ülkeye güçlendirilmiş emisyon azaltılması hedefi ve enerji ürünlerine uygulanan verginin AB’nin enerji ve iklim politikaları ile uyumlu hale getirilmesi, yanı sıra temiz teknolojilerin desteklenmesi hususlarını görüyoruz.
Gelelim bizi yakından ilgilendiren noktaya. “Sınırda Karbon Düzenlemesi” uygulaması, öncelikli olarak seçilmiş olan demir-çelik, çimento, alüminyum, elektrik ve gübre sektörlerinde, eşyanın üretimindeki karbon ayak izi dikkate alınarak AB tarafından belirlenen sınır üzerine mali bir yaptırım getirilmesini öngörüyor. 2023-2025 yılları arası geçiş dönemi olarak planlandı. Bu süreçte söz konusu sektörlerde ithal edilen ürünlerin karbon ayak izine ilişkin bildirimde bulunulacak, ancak mali bir yaptırım hayata geçirilmeyecek. AB’deki ithalatçı şirketler, her yıl 31 Mayıs’a dek bir önceki yıl ithal ettiği ürünlerin toplam ayak izini beyan edecek ve ilgili merciye sunacak. AB’ye ihracat yapan önemli bir ülke olduğumuzu düşündüğümüzde buradan bize de önemli mesajlar çıkıyor. İhracatçı şirket ürünlerin karbon ayak izine ilişkin bilgi temin edemezse jenerik bir karbon ayak izi üzerinden hesaplama yapılacak.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı analizine göre, sınırda karbon düzenlemesi uygulamasının geçerli olacağı beş sektörde üç ülke ön plana çıkıyor. Rusya ve Çin’le beraber üçüncü ülke Türkiye. İhracatçılarını kaçınılmaz olarak etkileyecek Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması’na hazırlık için Türkiye’nin de aksiyon alması gerekiyor. AB Emisyon Ticaret Sistemi’ne (ETS) taraf olan ülkelere sağlanan muafiyet olduğu düşünüldüğünde buraya uyumlu hale gelmek veya kendi sistemimizi kurmak en yakın çözümler gibi duruyor. Hazır Gümrük Birliği’nin revizyonu masada tartışılır iken, bu çalışmalar içerisinde de gündeme taşınabilir. Veya Türkiye, karbon fiyatlandırması için kendi sistemini kurabilir. Bunlara ek olarak, Türkiye’de başta Sınırda Karbon Düzenlemesi mekanizmasına tabi olacak sektörler olmak üzere, gerek şirketlerin gerekse devletin karbonsuzlaşma yönünde atması gereken adımlar var. Enerji verimliliğini artırıcı önlemler almak, karbon ayak izi düşük enerji kaynaklarına yönelmek ve şebeke emisyonlarını düşürmek bunların başında geliyor.
Türkiye için çok önemli bir sınav kapıda, tabi bu çalışmaların çok önemli bir mali boyutu olduğunu da unutmamak gerekiyor. Bu süreci kendi kaynaklarımız ile yönetmemiz bence mümkün değil. Yeşil finansman adı altında yürütülen çalışmalar, şimdilik bu konuda bizi destekleyecek gibi görünüyor, ancak AB ile yürütülmeye çalışılan müzakere çalışmalarının da olumlu seyri önemli. Ticaret Bakanı Mehmet Muş liderliğinde çok hızlı gelen ve kamuoyu ile paylaşılan eylem planı sevindirici. Ama tek endişem her zaman olduğu gibi heyecan ve çabukluk ile başlayan çalışmaların, kısa süre sonra yavaşlaması ve durması. Bu konudaki ihmal, başta demir-çelik sektörümüz olmak üzere pek çok sanayicimizin ihracatına sekte vurabilir. Bir bakmışsınız yeşil mutabakat bizim için bir anda kırmızı mutabakatsızlığa dönüşebilir.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmadı