Mimarlar Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Halil İbrahim Alpaslan ile yaptığımız röportajın 2. bölümünde mimarların yapı ruhsatında imza zorunluluğunun kaldırılmasından imar barışına kadar birçok konuya değindik…
- Yeni Yapı Ruhsatı Sisteminde Mimarların imzası kaldırıldı. Son durum nedir? Bu konuda oda olarak neler yapıyorsunuz?
Mimarın imzasının kaldırılması doğru bir karar değildi. Bununla da mücadele ettik. Birçok soruna yol açıyor. En büyük sorunlardan biri sahte mimar ve mühendislere yol açması oldu. Belediyelerde çok sıkı takip ediyoruz ruhsat alındığı zamanlarda ancak her yerde bu kadar sıkı takip edilemez. Eskiden tüm projeler mesleki denetime gelirdi. Hangi mimar çizmiş? Herhangi bir onur kurulu cezası var mı? Hatta mimarın bu projeden haberi var mı diye kontrol ederdik. Ayda bir belediyelerden ruhsatları talep ediyoruz. Belediyeye proje sunmak için Oda sicil belgesi alınması sistemi daha doğru bir sistemdi ancak ne yazık ki bu zorunluluk kaldırıldı. Mesela İstanbul’daki çok yaşlı bir mimar adına yapılmış projeler geliyor. Mimarın bundan haberi yok. Hemen devreye girip ruhsatı iptal ettiriyoruz ancak mutlaka daha güvenli ve Odaların da içinde olduğu bir sistem kurmalıyız. Sistemi çok sağlıksız bir yere götürdük. E-imza, dijitalleşme ile de bürokrasiyi azaltabilirdik, bu şekilde olunca sahteciliğe kapı açıyor. Mücadele etmeye devam ediyoruz.
“İNTERNET SİTEMİZDE BAKANLIKTAN GELEN TÜM YORUMLARI TOPLUYORUZ”
İmar Yönetmeliğinde şu an bir karmaşa mevcut, hangi yönetmelik ertelendi ve yürürlüğe girmesi kesinleşen yönetmelik var mı?
Tüm Türkiye için bir imar yönetmeliği mevcut. Onun yerine yeni bir yönetmelik yapılmıyor. Çünkü bazı kısımları değiştirilemez maddeler. Ama bazı kısımları her il kendi şartlarına göre değiştirebiliyor. İzmir’deki çalışmaya Mimarlar Odası olarak biz de katıldık. Odaların çalışmalara katılmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Son imar mevzuatı çalışmasına Büyükşehir Belediyesi bizi ve diğer odaları da davet etti. Bu tavrı çok olumlu bulduk. Mevzuat konusunda uzman arkadaşlarımızın katılımıyla orada bir yönetmelik geliştirildi. Uzlaşı sonucu bir geliştirme söz konusu oldu.
En son iki sene önce çıkan yönetmelikte çok sorunlu alanlar vardı. İmar planlarını bozacak bir yönetmelikti. İmar planlarının öngördüğünden daha fazla yapılaşmaya yol açabilecek maddeler vardı. Dolayısıyla hukuka uymuyordu bir yönetmelik planı bozacak mahiyette olmamalıdır. Plan esastır çünkü. Oda genel merkezleri itiraz etti bu yönetmeliğe ve dava açtı. Dava açan odaların içerisinde Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası ve Makine Mühendisleri Odası vardı. Ve o mahkeme sonrası odalar haklı bulundu ve yeni çıkan imar yönetmeliği planlarla çelişiyor yorumunda mutabık kaldı. Mahkeme bu yönetmeliğin bazı maddelerini iptal etti. Bizlerde iptal olan maddelerin yerine yenisinin yayınlanması için bakanlığa hızlı bir dönüş gerçekleştirdik ancak bakanlık çok hızlı davranamadığı için birçok üyemiz iş yapmakta sıkıntı yaşadı. Şu anki mevzuatta da sorunlar var. Bizde artık buna bir çare olarak internet sitemizde bakanlıktan gelen yorumları topluyoruz ve üyelerimize buradan takip edebileceklerini söylüyoruz. Belediyelerin ruhsat aşamasında istedikleri belgeler konusunda gelişmeler kaydedildi. Artık her belediye aynı belgeleri istiyor. Bunu da olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Ama mevzuat konusunda hala sıkıntılar var.
“TARİHİ BİR KENTİN SİLUETİ BİRKAÇ TANE YATIRIMCININ İNİSİYATİFİNE BIRAKILAMAZ”
- İzmir’de şehrin siluetini bozabilecek projelerin incelenmesi için bir mimari kurul oluşturuluyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, Konak Belediye Başkanı Sayın Abdül Batur, estetik kurul kuracağını odalardan temsilciler talep edeceğini belirtti ancak henüz resmi bir davet almadık. Yapılaşma konusunda son zamanlarda konuşulan yatay-dikey mimari konusuna da değinmek isterim. Mimarlıkta böyle bir tercih zorunluluğu yoktur. Az katlı veya çok katlı yapılar gerektiği yerde ve gerektiği biçimde, belli şartları sağlamak koşulu ile yapılabilir. Burada vurgulanması gereken aslında meslek ilkelerine ve hukuka uygun olarak yapılmış bir plana uyan yapıları tercih etmemiz gerekliliğidir.
Özellikle yüksek yapılar kente, yakın çevrelerine ve silüete çok ciddi etkide bulunurlar. Onun için her istediğiniz yere yüksek yapı yapamazsınız. Belli bir yüksekliği aşan binalar farklı fiziksel verilerle çalışır. Kente getirdiği altyapı yükü farklıdır. Etrafına getireceği trafik, elektrik ihtiyacı, su ihtiyacı, kanalizasyona vereceği yük hatta yarattığı mikro klima rüzgârı kesip kesmemesi yazın etrafına yarattığı güneşle çevresini ısıtması kışın yol açtığı girdaplar ve düşürdüğü gölgelerle çevresine soğukluk vermesi gibi birçok etken söz konusudur. Mesleği bakış açısı da şudur eğer yüksek yapı yapılacaksa kent bunu planlamalı. Uygun bir yer belirlenerek altyapısı ona göre düzenlenir. Her şey gökdelen bölgesine göre düzenlenir. Siluet çok da önemli değil deyip devam edemeyiz. Çünkü İzmir tarihi bir kent. Sekiz bin yıllık geçmişimizle övünüyoruz. Bu bize o geçmişe sahip çıkma ve saygı duyma sorumluluğunu da getiriyor. Dünya’da bu özelliklere sahip çok az kent var. Bu tarihi kent olma kimliği ve karakterimizi korumamız gerekiyor.
Bunun en önemli fiziki temsilcilerinden bir tanesi Kadifekale. Oradaki yoğun ve sağlıksız yerleşme sebebi ile çok iyi bir imaja sahip olmasa da Roma döneminde İzmir’in akropolü idi. Türklerin ilk yerleştiği, ilk mescitlerini yaptıkları yerdi. Dolayısıyla onun siluetteki etkisi ile yarışacak bir yapılaşmaya izin veremeyiz. Yani kısaca özetlemek gerekirse tarihi bir kentin silueti birkaç tane yatırımcının inisiyatifine bırakılamaz.
- İmar barışı sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
“İmar Barışı” adı altında yapılan aslında bir imar affı idi ve son derece yanlış olduğunu düşünüyoruz. İmar affı mevzuata uygun olarak yapılmamış inşasında herhangi bir yönetmeliğe uyulmamış, mimarın veya mühendisin görev almadığı mekan ve yapıların meşrulaştırılmasıdır. Bu hem deprem açısından hem de sağlıklı kentleşme açısından çok büyük bir risktir. İmar barışından yararlanan bir yerde inşai bir felaket olsa yaşananların sorumlusu kim olacak? En önemlisi can kaybına sebebiyet verecek risk.
“KENTSEL DÖNÜŞÜM İYİ BİR FIRSATTI YANLIŞ DEĞERLENDİRİLDİ”
- Kentsel dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında kentsel dönüşüm iyi bir fırsattı. İyi yapılaşmış kentler değiliz. Yeşil alanımız yok. Daha iyi değerlendirilseydi çok başarılı işler yapılabilirdi. Sağlıksız yapılaşmayı düzenlemek için bir fırsattı ancak ne yazık ki biz bunu yanlış anladık ya da ülkemize yanlış uyarladık. Kentsel dönüşüm bizim bulduğumuz bir şey değil dünya çapında örnekleri olan bir uygulama. Parsel bazında kentsel dönüşüm yaptık. Bir binayı yıkıp üzerine yeni bina yaptık. Yani bir bölgeyi alıp bu bölgenin ne gibi sorunları var, yeşil alanı mı eksik, sosyal donatısı mı yok, altyapısı mı sorunlu, binaları mı çürük… gibi bir çok sorun tespit edilip bu sorunlara çözüm olacak dönüşüm projeleri üretmeliydik. Bu bakış açısıyla ilerleseydik daha doğru olurdu. Biz daha çok bina bazında kentsel dönüşüm yaptık.
İzmir’de İstanbul kadar sorunlu bir kentsel dönüşüm olmadı. Açıkçası İzmir bu konuda yavaş ilerledi ama bu yavaşlık İstanbul’un yaptığı hataları yapmaması açısından da iyi oldu. Kentsel dönüşümde bizim iki tane ilkemiz var bir insanları yerlerinden etmeyeceksiniz yani insanlar orada yaşamaya devam edebilecek. İki ortaya çıkardığınız mekânsal düzenleme yıktığınızdan daha iyi olacak ki olumlu yönde bir dönüşüm olsun. İzmir’de belediyeler tarafından da birinciye çok dikkat ediliyor bu açıdan olumlu buluyoruz. Yerinde dönüşüm ilkesi var bu çok doğru bir yaklaşım. Kolay olmasa da doğru olan bu. İnsanları mağdur etmememiz gerekiyor.
- Mimari olarak İzmir’de beğendiğiniz projeleri örneklendirebilir misiniz?
Kentimizde çok yetenekli meslektaşlarımız ve üretilen nitelikli yapılar var. Ancak bu yapılar niteliksiz yapıların arasında ne yazık ki azınlıkta kalıyor diyebiliriz. Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi aklıma ilk gelenlerden bir tanesi oluyor. Yarışma ile elde edilmiş çok başarılı bir proje. İşlev olarak da estetik olarak da başarılı. Yeşilova Ziyaretçi Merkezi de başarılı. Biraz geçmişe gidecek olursak Konak’taki Garanti Bankası, Borsa Binası ve çevresindeki bir çok tarihi yapıyı sayabilirim. Daha birçok başarılı proje var elbet sadece ilk aklıma gelenler olarak bunları söylüyorum. İzmir’de çok değerli mimarlarımız mevcut vaktimiz olsa daha fazlasını sıralayabilirim.
- 2020 yılından beklentiniz nedir? İnşaat sektörü için neler söylenebilir?
Çok zor bir yılı geride bıraktık. O yüzden umuyoruz ki önümüzdeki dönem bir krizden çıkış yılı olur. 2020’den ümidimiz var diyelim. Daha iyi bir ekonominin işaretleri de var gibi. Ancak ne yazık ki ekonomimiz istikrarlı olmadığı için yarın ne olacak bilemiyoruz. Bu da inşaat sektörünü çok olumsuz etkiliyor. Konut satışları kredi faizlerinin düşmesi sektörü olumlu etkileyecek diye düşünüyorum.
- Tarihi yapısıyla dikkat çeken Mimarlık Merkezi binası hakkında bilgi verir misiniz?
Özel bir şirketin tütün deposu olarak inşa edilen binamız Cumhuriyetin ilanından sonra bütün tütün işletmeleri gibi Tekel’in mülkiyetine geçiyor ve uzun yıllar tütün deposu olarak kullanılıyor. Doksanlara kadar kullanıldıktan sonra Tekel özelleşme sürecine giriyor ve gayrimenkulleri satılıyor. 2010 yıllarında bu adadaki üç bina satışa çıkarılıyor. Önce biz satın almak istedik fakat Tekel üç binayı birden satışa çıkardığı için ekonomik gücümüz elvermedi. Bir müteahhit grubu satın aldı. Öncesinde Mimarlar Odası olarak burayı tarihi eser olarak tescilletmiştik. Bu yüzden binayı yıkıp yerine yeni proje yapamadılar. Bunun üzerine yapıya biz talip olduk ve satın aldık. Restorasyonunu gerçekleştirerek İzmir Mimarlık Merkezi olarak tüm kentlilere hizmet edecek bir programla yeniden kamuya kazandırdık. Yani zaten kamuya ait olan bir binayı özelleştirmeden alıp tekrar kamuya açmış olduk. Burayı Mimarlar Odası gibi sunmuyoruz Mimarlık Merkezi olarak adlandırıyoruz. Etkinliklerimizin çoğunu tüm kentlilere açık olarak gerçekleştiriyoruz ve kentlilerin İzmir Mimarlık Merkezi’ni kullanmalarından mutluluk duyuyoruz. Bu bin aile birlikte kentlilerdeki Mimar ve Mimarlar Odası algısı da değişti diyebilirim.
Haber: Nihal ÖZKEN
Fotoğraf: Ayşenur USTAOĞLU
Yorumlar
Henüz yorum yapılmadı