9.312,13 TRY BIST 100 BIST 100
38,30 USD USD USD
5,28 CNY CNY CNY
43,56 EUR EUR EUR
0,12 CNY CNY/EUR CNY/EUR
46,74 TRY Faiz Faiz
66,21 USD Petrol(brent) Petrol(brent)
41,10 USD Gümüş(ons) Gümüş(ons)
488,00 USD Bakır(lb) Bakır(lb)
99,70 USD (CME) 62% Fe (CME) 62% Fe
325,00 USD Gemi Söküm Gemi Söküm
4.091,06 TRY Altın(gr) Altın(gr)

Tuğba Çimenci: AB'nin Çelik Planı, Türk sektörü için hem baskı hem fırsat yaratıyor

Avrupa Birliği'nin duyurduğu yeni Çelik ve Metal Eylem Planı, yalnızca Avrupa sanayisini değil, aynı zamanda AB ile yoğun ticaret yapan ülkeleri de doğrudan etkiliyor. Bu çerçevede, Türk çelik sektörünün karşılaştığı fırsatlar ve riskler üzerine kapsamlı bir değerlendirme yapan Flatsteel Hub Kurucu Ortağı Tuğba Çimenci, konuya dair derinlemesine bir analiz sundu.

Tuğba Çimenci: AB'nin Çelik Planı, Türk sektörü için hem baskı hem fırsat yaratıyor

Steel Summit 2025 konferansında Yeşil Çelik Paneli'nde de konuyla ilgili önemli değerlendirmelerde bulunacak olan Tuğba Çimenci, AB'nin sınırda karbon düzenlemesi (CBAM), yeşil dönüşüm hedefleri, karbon ayak izi raporlaması, tedarik zincirindeki kırılganlıklar ve AB-Türkiye ticaret ilişkilerine dair kritik bilgileri paylaştı. Çimenci, Türk üreticilerin bu yeni düzenlemelere nasıl uyum sağlayabileceğini ve bu süreçte atılacak stratejik adımların ne kadar önemli olduğunu detaylı bir şekilde açıkladı.

AB'nin Çelik Eylem Planı'nın sektöre etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Türk çelik üreticileri ve ihracatçıları için bu plan hangi fırsatları ve zorlukları yaratabilir?

AB'nin Mart 2025’te yayımladığı Çelik ve Metal Eylem Planı, Avrupa’nın sanayi stratejisinde yeşil dönüşüm ve stratejik otonomi ekseninde önemli bir adımı temsil ediyor. Planın temel hedefleri arasında; karbon emisyonunun düşürülmesi, geri dönüştürülmüş içerik oranının artırılması, hurda kaynaklarının stratejik hale getirilmesi ve enerji verimliliği yüksek, düşük karbonlu üretime geçişin teşvik edilmesi yer alıyor.

Türk çelik sektörü için bu plan, hem dönüşüm baskısı hem de pazar fırsatı anlamına geliyor. Özellikle Avrupa Birliği'nin CBAM gibi karbon temelli ticaret düzenlemelerini aşamalı olarak uygulamaya alması, Türkiye gibi önemli tedarikçi ülkelerde karbon raporlama, karbon fiyatlaması ve çevre dostu üretim teknolojilerine yatırım gibi konuları hızla gündeme taşıdı.

Zorluklar arasında ise; Üretim sürecinde karbon ayak izi ölçüm altyapılarının kurulması, tüm süreçlerin dijital izlenebilirliğinin sağlanması, ISO 14064 gibi çevresel uyum sertifikalarının edinilmesi, enerji verimliliğini artırmaya yönelik çelik üretim fırınlarının modernizasyonu ve özellikle elektrikli ark ocağı sistemine geçişin finansal yükü gibi unsurlar öne çıkıyor.

Özellikle küçük ve orta ölçekli üreticiler için bu dönüşüm maliyetli olabilir. Ancak burada AB'nin sağladığı Horizon Europe, ETS Innovation Fund ve yeşil yatırım kredileri gibi destek mekanizmalarına erişim, bu süreci kolaylaştırabilecek önemli fırsatlar sunuyor. Diğer yandan, Türk çelik üreticileri için bu plan stratejik avantajlar da barındırıyor. Avrupa’da çelik üretimi kısıtlanırken, kaliteli hurda ithalatına ihtiyaç artıyor. Türkiye ise hem hurda kaynaklı üretimi güçlü bir şekilde kullanabilen hem de geri dönüşümlü çelik ürünlerini rekabetçi fiyatla sunabilen bir üretim üssü konumunda. AB pazarındaki düşük karbonlu ürünlere yönelik talep artışı, bu dönüşümü erkenden tamamlayan Türk firmalarının rekabet gücünü ciddi şekilde artırabilir.

ABD'nin Section 232 kararı sonrasında küresel çelik ticaret akışlarındaki değişimler, AB-Türkiye çelik ticaretini nasıl etkiledi? Türk üreticiler bu değişikliklere nasıl pozisyon almalı?

2018’de ABD’nin Section 232 kararıyla başlattığı ticari “sarsıntı”, küresel çelik piyasasında hâlâ hissedilen dalga etkileri yarattı.  Türk üreticileri için uzun süredir istikrarlı ve yüksek hacimli olan Avrupa pazarı, bir anda safeguard önlemleriyle daraltıldı.

AB, bu ani yön değişiminin yarattığı arz fazlasını dengelemek için kota sistemi kurdu. Ve bu sistem, birçok Türk ihracatçısı için yüksek kaliteli ürün üretse dahi "kota duvarına çarpma" gerçeğini doğurdu. Birçok firma çeyrek başında ihracatını bitirmek zorunda kaldı, çünkü kota doldu. Bazıları sipariş aldı ama yükleme yapamadan kota kapandı. Bazı ürünler ise kota dışı kaldığı için gümrükte bekleyip maliyet yarattı. Yani rekabet, sadece fiyat ve kaliteyle değil, zamanlama ve stratejiyle de kazanılır hâle geldi.

Şimdi artık eski oyunu oynamıyoruz. Kurallar değişti. Ve bu yeni oyunda kazanmak için üreticilerin nişleşmesi gerekiyor. Yani standart ürün satıp kota beklemek artık yeterli değil. Otomotiv sacı, yüksek mukavemetli yapı çelikleri, dijital baskıya uygun özel yüzeyli malzemeler gibi ürünler artık bir tercih değil, zorunluluk. Bunun yanında coğrafi çeşitlilik yaratması gerekiyor. Türkiye merkezli üretim güçlü olsa da, AB içinde son işlem tesisleri kurmak veya menşe dönüşümü (origin shifting) gibi modeller artık stratejik zorunluluk. Bazı Türk firmalarının Avrupa ülkelerinde ortaklıklar araması, tam da bu sebeple önemli bir adım.

Ayrıca, dijitalleşme artık bir gereklilik. Kota sisteminin karmaşık yapısı, yükleme zamanlamasından belge yönetimine kadar dijital kontrol sistemlerini zorunlu kılıyor. Hız, görünürlük ve risk takibi olmadan, Avrupa pazarına ihracat yapmak giderek daha zor hale geliyor. Son olarak, yeşil dönüşümde iddialı olması gerekiyor. Kotaların dışında kalmak istemiyorsak, CBAM’a hazırlıklı, karbon ayak izi düşük, EPD belgeli ürünler üretmek bir adım öne çıkmak için şart.

“Avrupa’daki yeşil dönüşüm “bize dokunmaz” diyebileceğimiz bir iç süreç değil”

Avrupa’da çelik üretiminde öne çıkan yeni teknolojiler (örneğin yenilenebilir enerji kullanımı, hidrojenle üretim, dijitalizasyon) sektördeki rekabet dinamiklerini nasıl değiştiriyor? Bu dönüşüm, Türkiye gibi AB dışındaki üreticiler üzerinde nasıl bir baskı yaratıyor?

Avrupa çelik sektörü, 2025 itibarıyla klasik üretim modelinden karbon nötr üretim modeline doğru tarihi bir kırılma yaşıyor. Özellikle hidrojen bazlı üretim (H2-DRI), elektrikli ark ocaklarının (EAF) yaygınlaştırılması, yenilenebilir enerjiye dayalı çelik üretimi, ve dijital takip sistemleri (blockchain tabanlı tedarik zinciri doğrulama gibi) artık birer “gelecek yatırımı” değil, mevcut rekabet parametresi hâline geldi. Bu teknolojik dönüşüm, sadece çevresel kaygılara değil, aynı zamanda jeopolitik ve ticari baskılara da bir yanıt niteliğinde. Örneğin; enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, Rusya-Ukrayna savaşı sonrası arz güvenliği için kritik önem kazandı. Hidrojen bazlı çelik, AB’nin “Net Zero Industry” vizyonunda kilit teknolojilerden biri olarak tanımlandı. AB fonlarının dağıtımı da artık “yeşil teknoloji” ile doğrudan bağlantılı.

Özellikle Türkiye gibi AB’ye entegre ama üye olmayan üretici ülkeler için bu dönüşüm, bir yandan teknik adaptasyon baskısı, diğer yandan da ticari dışlanma riski doğuruyor. Avrupa’daki yeşil dönüşüm, artık “bize dokunmaz” diyebileceğimiz bir iç süreç değil. Aksine, tedarik zincirinin tüm halkalarını sıfır karbon politikalarına entegre etmeyi amaçlayan sistemik bir dönüşüm. Bu dönüşüm, Avrupa pazarına ihracat yapan tüm üreticiler için hem bir risk, hem de dönüşümünü erkenden tamamlayanlar için büyük bir rekabet avantajı.

“Dayanıklılığı artıran iş birliği modelleri önemli bir rol oynuyor”

Pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi küresel krizlerin Avrupa ve çevresindeki çelik tedarik zincirleri üzerindeki etkileri nelerdir? Bu tür dışsal şoklara karşı tedarik zincirlerinin dayanıklılığını artırmak adına hangi iş birliği modelleri öne çıkmaktadır?

Son yıllarda küresel çelik tedarik zincirleri; pandemi, Süveyş Kanalı problemleri ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi ardı ardına gelen krizlerle ciddi bir stres testine tutuldu. Bu krizler sadece lojistik maliyetlerini ve teslimat sürelerini değil, aynı zamanda stratejik tedarik yapılarını da kökten etkiledi. “Kısa vadeli maliyet optimizasyonu” yerine artık “dayanıklılık ve esneklik” ön plana çıktı.

Artık biliyoruz ki, yalnızca ucuz tedarikçilerle değil, kriz anlarında da güvenilir ve esnek hareket edebilen ortaklarla çalışmak, rekabet avantajı sağlıyor. Bu bağlamda dayanıklılığı artıran iş birliği modelleri önemli bir rol oynuyor. Öncelikle, stratejik çerçeve anlaşmalarıyla kısa vadeli siparişler yerine 3-5 yıllık anlaşmalar yapılarak fiyat dalgalanmalarına karşı güvenlik sağlanıyor ve ortak planlama ile bilgi paylaşımı artıyor. Ayrıca, tedarik zincirinin dijitalleşmesi ile üretim takibi, karbon raporlaması ve stok yönetimi gibi süreçler dijitalleştirilerek hem görünürlük hem de reaksiyon hızı artırılıyor; örneğin ThyssenKrupp, ArcelorMittal ve Klockner gibi üreticiler bu alanda ciddi yatırımlar yapıyor. Diğer yandan, çoklu tedarikçi stratejileri ile şirketler artık tek bir tedarikçiye bağımlı kalmadan esnek yapılar kurarak birincil, ikincil ve yedek tedarikçilerle çalışıyorlar. Ayrıca, yerelleştirme ve bölgeselleşme eğilimleri, AB çevresindeki ülkeler, özellikle Fas, Sırbistan gibi bölgelerden tedarik kaynaklarının daha fazla tercih edilmesini sağlıyor. Küresel krizler, çelik sektörünün yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda stratejik ve teknolojik olarak da yeniden yapılanmasını zorunlu kıldı. Bugün güçlü bir tedarik zinciri; fiyat avantajı kadar, süreklilik, esneklik, şeffaflık ve dijital entegrasyon ile de ölçülüyor.

“Birçok firma hâlâ ürününün karbon yoğunluğunu hesaplayamıyor”

CBAM’ın uygulanması, AB dışındaki çelik tedarikçileri üzerinde nasıl bir baskı oluşturuyor? Bu mekanizma, Avrupa'da düşük karbonlu ürün talebini ve tedarikçi seçim kriterlerini nasıl şekillendiriyor?

CBAM, teknik bir karbon vergisi gibi görünse de, aslında küresel tedarik zincirlerinin oyun kurallarını yeniden yazan bir regülasyon aracı. Klasik ticaret denklemini genişletiyor. Artık “ürün + fiyat + teslimat” değil, “ürün + karbon içeriği + şeffaflık + sürdürülebilirlik geçmişi” konuşuluyor. AB dışındaki üreticiler için bu, görünmeyen bir rekabet parametresiyle mücadele etmek anlamına geliyor. Birçok firma hâlâ ürününün karbon yoğunluğunu hesaplayamıyor. Hatta karbon emisyonunu tanımlayacak veri altyapısına dahi sahip değil. CBAM bu noktada, aslında "yeşil dönüşüm" ile "pazar erişimi" arasında doğrudan bir bağ kuruyor. Avrupalı alıcılar için bu dönüşüm kaçınılmaz. Kendi ESG hedeflerine ulaşmak isteyen şirketler, artık sadece iyi fiyata değil, karbonsal uyuma sahip tedarikçilere öncelik veriyor. Yani CBAM yalnızca bir maliyet değil, aynı zamanda satın alma kararlarında stratejik bir filtre haline geldi.

Küresel düzeyde birçok ülke karbon salınımını azaltmaya yönelik stratejiler geliştiriyor. Hindistan, karbon hesaplama sistemlerini devreye alırken, Tata Steel gibi firmalar 'low-carbon export lines' kurarak düşük karbonlu üretim süreçlerini ön plana çıkarıyor. Çin, kendi iç ETS sistemini geliştirerek düşük karbonlu üretimi dış pazarlara özel konumlandırıyor. Vietnam ise, sertifikalı karbon izleme hizmet sağlayıcılarıyla çalışarak AB’ye uyum için teknik destek alıyor. Türkiye’de ise büyük üreticilerde CBAM’a hazırlık süreci başlamışken, KOBİ’lerde karbon raporlaması ve dijital dönüşüm hâlâ yetersiz. Gümrük Birliği nedeniyle Türkiye'nin adaptasyon baskısı daha sert hissediliyor.

CBAM’ın asıl etkisi ise, Avrupa’da bir 'görünmez tedarikçi listesi' oluşturması. Bu listeye, karbon verisi olmayanlar, EPD sunamayanlar veya geri dönüştürülmüş içerik oranını beyan edemeyenler giremiyor. Siparişler hâlâ fiyatla başlasa da, teslimatlar artık karbon şeffaflığıyla tamamlanıyor. CBAM, bir çevre düzenlemesi değil; bu, yeni ticaretin API’si. Bu yapıya entegre olamayan firmalar yalnızca satış kaybetmekle kalmayacak, aynı zamanda itibar, finansmana erişim ve uzun vadeli müşteri ilişkileri kaybedecek. Artık tedarik zincirleri yalnızca lojistik üzerinden değil, aynı zamanda karbon zinciri üzerinden de okunmalı. Bu yeni zincirin halkaları, ancak teknolojiye yatırım yapan, şeffaf veri üreten ve düşük karbonlu üretimi belgeleyebilen firmalarla kurulacak.

 

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı

Bu içeriğe sadece +plus aboneler erişebilir.

Piyasalara dair düşüncelerinizi paylaşmak ve daha fazla yoruma ulaşmak için hemen ABONE OLUN!
ABONE OLUN Zaten bir hesabınız varsa Oturum Açın

En çok okunan haberler

Fransa, ithal Çin çeliğine karşı koruma talep ediyor

25 Nisan 2025 Cuma

Çelik Endüstrisinde Sürdürülebilir Dönüşüm ‘‘Gemini Corporation’ın Vizyonu ve Adımları’’

25 Nisan 2025 Cuma

Çelik Dünyasının Liderleri, Steel Summit 2025’te Buluşuyor

25 Nisan 2025 Cuma

BAE hurda pazarında denge arayışı devam ederken, Suudi Arabistan'da demir fiyatları sabit kaldı

25 Nisan 2025 Cuma
İzleme Listesi
Genişlet
İzleme listeniz boş

Favori emtialarınızı hızlı erişim için ekleyin ve son fiyat değişim haberlerini kaçırmayın.


Takip ettiğiniz haber kategorisi bulunmuyor
Bildirim Tercihlerini Düzenle
E-Bülten Aboneliği
En güncel haberleri ve günlük demir fiyatlarını e-posta ve sms olarak almak için kayıt olun.
Şimdi Plus Abonesi Olun!
3 gün ücretsiz deneyin!
Şimdi Abone Olun
Tarafsız Fiyatlar
Haberdar Olun
İl Demir Fiyatları
Yorumlar ve Analizler
Şimdi Abone Olun