İNDER Başkanı Nazmi Durbakayım'ın basın açıklaması şöyle yer aldı;
Binlerce vatandaşımızın ölümüne ve yaralanmasına neden olan, yüzbinlerce insanımızın evsiz barksız kalmasına neden olan deprem, yüreklerimize de kor bir ateş bıraktı. 1999’da Gölcük’te, 2020’de İzmir’de ve 2023’de on bir ilimizde birden yaşadığımız olay, bir tabiat olayıdır. Depremi felaket haline getiren ise binaların nerede, nasıl ve hangi koşullarda inşa edildiğini tayin eden karar ve tercihlerdir.
İçinde bulunduğumuz ‘deprem haftası’ kapsamında, dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunan ülkemizde vatandaşlarımızın depreme karşı hazırlıklı olmasını sağlamak, depremden korunma yollarını anlatmak ve topluma afet hazırlık bilinci yaygınlaştırmak ‘zorunluluk’ haline geldi. Ülkemizin 11 ilini etkileyen Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremler ile beklenen İstanbul depremi gerçeğinin, hepimizin şapkasını önüne alıp bir kez daha ve hızlı bir şekilde karar vermemizi sağlayacağını umuyorum.
17 Ağustos 1999 depreminden sonra ülkemizdeki riskli bina stokunun azalması yönünde birçok adım atıldı. İlgili devlet kurumları riskli binaların yenilenmesi için reform çalışmalarından hız kesmedi. Ancak aradan geçen 24 yıl sonunda yüzde yüz başarıya ulaşamadığımız Kahramanmaraş depremiyle birlikte çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Bu konuda atılan her adımda, çıkarılan her kanun ve yönetmeliğin uygulanmasında çeşitli engellerle karşılaşıldı. Deprem riskini ve çarpık yapılaşmayı ortadan kaldırmak için hazırlanan yönetmelik ve yasalar, maalesef hem bireylerin hem de firmaların kişisel çıkarları nedeniyle istenildiği şekilde ve ölçüde kullanılamadı.
‘Yapılacaklar belli ama uygulanamıyor’
Başta İstanbul olmak üzere ülkemizdeki yaklaşık 6,7 milyon civarındaki riskli konutun ivedilikle dönüştürülmesi için hep birlikte hareket etmemiz gerektiğini bir kez daha altını çiziyorum. Milyonlarca riskli binanın dönüşümü için herkesin fedakarlık yapması gerektiğini bir kez daha vurguluyorum. Riskli binaların dönüştürülmesinin bir rant aracı olarak görülmemesi gerektiğini tekrar tekrar ısrarla söylüyorum.
Artık müteahhitlerin fazla metrekare hesabı yapmasından, arsa sahiplerinin ekstra avantaj sağlama ısrarcılığından vazgeçmesinin ne kadar elzem olduğu ortadadır. Bakanlık ve yerel yönetimler, müteahhitler ile arsa sahiplerini orta noktada buluşturacak yasalar ile donatılmalı. Konut sahipleri değişen ekonomik koşullara göre hazırlanacak sözleşmelerde can güvenliğini ön plana alacak şekilde fedakarlık yapmalıdır.
Deprem gerçeği ile daha hazırlıklı bir şekilde yüzleşmek için tüm ilgili resmi ve özel kurum ve kuruluşlara da kanun ve yönetmeliklerde belirtildiği üzere görevler düşmektedir. Ancak tüketicinin de bu konuda artık daha bilinçli davranması gerekmektedir. Örneğin konut almak için seçimini yaparken, satış vaatlerine ve popülaritesine bakmaksızın projeyi kimin geliştirdiğine bakarak satın alması ve aldıktan sonra da projenin orijinal haline sadık kalması da son derece önemli bir husustur.
‘En ağır cezalar gündeme gelmeli’
Müteahhitlik etik kuralları ve kanun suiistimallerinin, Kahramanmaraş depremlerinde bir kez daha binlerce ‘can’a ve milli servete mal olduğunu gördük. Kuralına uygun bina yapmayan ve buna izin veren yetkili mercilerin vicdani muhasebe yapmadığını anladık. Vicdani muhasebe yapılmamasından öte, kendi yaptıkları binalara çürük raporu alarak tekrar kentsel dönüşüm projelerinde yer alarak büyük suç işleyenlere tanık olduk.
Bu gerçekler ışığında, yıllardır sektörü baltalayan deneyimsiz, yetersiz kişi ve firmaların verdiği tahribatın bir an önce giderilmesi ve tekrarlanmaması sağlanmalıdır. Yaptığı binalar depremde hasar gören, mevcut yönetmeliklere göre proje yapmayan müteahhitler, projeden sorumlu mühendis, mimar, yapı kontrol mühendisi, projeye iskan verenler zaman aşımı olmaksızın adalet karşısında hesap vermeli ve sektörden dışlanmalıdır.
‘Herkes, her kurum hesap vermeli’
Elbette müteahhitlerin daha ucuza bina yapma hırsı nedeniyle ağır sorumlulukları vardır ama geriye dönüp bu binaların yapılmasına izin veren herkesten de hesap sorulmalı. Eğer bu binalar, beton kalitesi ile kullanılan demirin cinsi, çapı, miktarı ve dizaynının projeye uygun olmaması nedeniyle yıkılmışsa; müteahhit, denetleyenler, iskan izni verenlerden de hesap sorulmalıdır.
‘Güvenli ve çağdaş konut bir haktır’
Yaralarımızı sarmaya başladığımız bu günlerde ivedilikle yapılması gereken işlerden biri, evsiz kalan vatandaşlarımızın güvenli ve çağdaş konutlara erişimlerinin sağlanmasıdır. Konutları depremde yerle bir olan veya hasar gören vatandaşların zararları telafi edilmelidir. Riskli binalarda yaşayan vatandaşlarımızın da güvenli konutlarda yaşayabilmeleri için alınan tedbirlerin yanı sıra kiralama seçenekleri ortaya konulmalıdır.
Bu kapsamda;
Hazine arazileri veya rezerv alanlarda mülkiyeti kamuda kalmak üzere üst kullanım hakkı olarak yer/arsa tahsis edilmeli,
Riskli binaların yerinde yenilenmesi için sadece kamu ve hak sahiplerinin imkanlarının kullanılması yerine katma değer yaratılmasına olanak sağlanmalı,
Kamu ve özel bankaların uzun vade ve düşük faiz ile destekleyeceği kampanyalar ile konuta erişim kolaylaştırılmalıdır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmadı