Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Derneği İzmir Şube YK Başkanı M. Osman Akbaşak, İzmir depremini ve yapı denetimini değerlendirdi. İşte o değerlendirme:
Deprem ülkemizi yine vurdu, vurmaya da devam edecek. Ne zaman, ne büyüklükte olacağını geniş zamanlı tahminler dışında kimsenin bilmesi olanaksız. Bugünkü teknolojimiz buna yetmiyor. Bize yani insanlarımıza düşen depremi hasarsız atlatabileceği binalarda yaşamak, kolay mı? Elbette değil. Kentlerimiz on yıllardır çarpık kentleşiyor, mevcut yapı stokumuz ne yazık ki güvenli olmaktan çok uzak.
Ülke olarak yüzyıllardır birçok deprem yaşadık, çok büyük deprem acılarımız oldu. İlk kez 1999 Marmara depremi bize en acı, en kötü yüzünü gösterdi. Medyanın yaygınlaşmış olması, televizyonların gelişmiş olması ve her eve girmesi sonucunda binaların yıkımını, insanların acılarını odalarımıza taşıdı. İlk kez bu kadar acı bir şekilde yüzleştik.
Yapılarımızın zayıflığını görünce ilk kez 1999 Marmara depreminden hemen bir yıl sonra yani 2000 yılında Yapı Denetim sistemi yaşamımıza girdi. Bu sistemde binaların proje kontrolünden başlayarak, imalat kontrolü görev ve yetkisi yapı denetim kuruluşlarındaki mühendis ve mimarlara verildi. İlk olarak 19 ilde pilot uygulaması başlatılan Yapı Denetim Yönetmeliği uygulaması, 2011 yılına gelindiğinde Türkiye’nin tamamını kapsayacak şekilde genişletildi. Burada en büyük sıkıntı; aslında yapı denetim firmasının muhatabının arsa sahipleri olması gerekirken, tüm harcamaları müteahhitlerin yapıyor olmasıydı. Böyle olunca da müteahhit kendini denetleyen kurumu seçiyordu. Suiistimale çok açık olan bu durum zaman zaman tartışmalara yol açıyordu.
Yapı Denetim sisteminde 2019 yılbaşında bir değişikliğe gidilerek elektronik dağıtım sistemi getirildi. Elektronik dağıtım sistemi ile “Müteahhitler yapı denetim firması seçmesin, yapı denetim firmaları devlet tarafından otomatik olarak atasın” diye bu sistem değişikliği yapıldı. Bu yeni sistemde bakanlık yapı denetim firmalarını sıraya diziyorlar, her yapı denetim firması eşit şekilde iş alıyor ve müteahhide bağımlılıktan kurtuluyor. Bu sistemin başladığı yılın öncesinde ciddi boyutta bir ekonomik kriz başlamıştı. Elbette biz de sıkıntılar yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz. Ancak ne olursa olsun Yapı Denetim sistemi ayakta ve çalışmaya devam ediyor.
YAPI DENETİM SINAVINI BAŞARIYLA VERDİ
İzmir depreminde Yapı Denetim sistemi sınavdan geçti ve iddia ediyorum ki sınıfını başarıyla geçti. Bu konuda rakamsal bir örnek verecek olursak; İzmir’de depremin en ağır yaşandığı Bayraklı/ Bornova’da 2000-2020 arasında yaklaşık 19.000 bina denetlenip ruhsat almış. Bir hafta boyunca deprem sahasını dolaşan hasar tespit ekiplerinin verilerine göre sadece 76 binada hafif hasar belirlenmiş. Bunlar da son derece önemsiz, küçük çatlaklar. (Hafif hasarlı bina: Gerekli tadilatlar yapılarak oturulmaya devam edilebilir.) Bu binaların oranı da %004, yani binde dört.
Yıkılan, ağır hasarlı, orta hasarlı binaların tamamı 2000 öncesi inşaat ruhsatı almış. Bu aşamada tartışılacak en önemli konu sorumluların saptanmasında çok hassas olunması, cezanın yargısız olarak bir kesime mal edilmesi telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurur.
Fenni Mesuller sorumlu tutuluyor, oysa 2000 öncesinde hazır beton yoktu, nervürlü demir kullanmak isteğe bağlı ve lükstü, hesap yapılırken bugüne göre çok zayıf teknolojiler kullanılıyordu (Bilgisayarla hesap yapmak yaygın ve zorunlu değildi.) Bu konuda sayfalar dolusu yazabilirim ama bu başlı başına özel bir konu. İnşaat sırasında beton ve demir laboratuvarlarda kontrol edilemezdi çünkü o zamanki Bayındırlık Bakanlığı ve bazı İnşaat Mühendisleri Odası laboratuvarından başka laboratuvar yoktu. Mühendislerin de böyle bir test istemek için yasal dayanakları yoktu.
En önemlisi imalat bittikten sonra kaderine terk edilirdi, periyodik bir kontrol sistemi bugün hâlâ yok. Binaların içinde yaşanmaya başladıktan sonra içerde ne yapıldığını kimse bilemiyor. İnanılmaz tehlikeli ve pervasız hatalar yapılmış.
Yandaki fotoğrafta bir binanın bodrum katında tesisat boruları geçirirken binanın en dirençli olması gereken katında taşıyıcı elemanın parçalanmasının sonuçlarını bütün depremlerde yaşıyoruz. Bu işi yapan kişiye sorsak, “Ne var, alt tarafı küçük bir delik açtık” diyebilir. Oysa o küçük delik, kirişin bütün taşıma gücünü sıfıra yakın bir değere indiriyor.
Çokça konuşulan konulardan biri dükkânlarda kolon kesilmesidir. Belki bu konu sıradışı da olsa görülebilir, ancak elemanların zayıflatılması da aynı hasara ve yıkıma neden olabilir.
Bunun tek yolu binalar tamamlandıktan sonra yetkilendirilecek inşaat mühendisleri eliyle birkaç yılda bir araç muayenesi gibi periyodik kontrolden geçirilmesidir.
JAPONYA ÖRNEĞİ
Bugün herkesin ağzında olan Japon mucizesinin altında yatan Kobe depremidir. Hepimizin yere göğe sığdıramadığı Japonya’nın liman kenti Kobe, 1995 yılında 6.9 büyüklüğünde bir depremle sarsıldı. Yolların çöktüğü ve binlerce binanın zarar gördüğü depremde, 6 bin 400 kişi öldü ve 400 bini aşkın kişi yaralandı.
Depreme dayanıklı bina yapımı için bütün sistemlerini ve denetleme sistemlerini tamamen yenilediler. Kobe depreminin sonrasında binaları depreme güvenli hale getirmek için yeni bir yönetmelik oluşturuldu. Kobe’den 25 yıl sonra şimdi kendilerini tamamen güvende hissediyorlar ve hepimizin verdiği örnek gibi deprem sırasında evden kaçmayı denemiyorlar bile.
Bizde de 1999 Marmara depreminden ve 2011 Van depreminden sonra olumlu adımlar atıldı. Yapı Denetimli binalarda oturuyorsak, zemin konusuna bir sıkıntımız yoksa depremde binamızı terk etmeyi düşünmeyecek düzeydeyiz.
Şu anda en büyük ve can alıcı konu 2000 yılı öncesi bina stokumuzdur.
Özellikle belirtmeliyim; 1975 yönetmeliğine göre hesaplanan ve denetim görmeyen binalar tamamen yıkılacak gibi bir düşünceye asla kapılmayalım.
Örnek vereyim, tamamı az önce söz ettiğim koşullarla imal edilmiş yapıların bulunduğu Gölcük’te 1999 depreminde binaların %60’ı dimdik ayakta kaldı ve hâlâ da durmaktalar. Sorun, inşaat mühendisi elinden çıkmış proje, kaliteli malzeme kullanımı, demircisinden betoncusuna kalifiye eleman çalışması ve işini doğru yapan müteahhit olması durumunda korku çok daha az olacaktır.
Aynı şekilde İzmir depreminde diğer bölgelerin dışında denetim öncesi yapılan binalarda ayakta kalan yapılar, yıkılan yapılardan çok daha fazladır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmadı