TMMOB’un Marmara ve Van depremlerinin ardından hazırladığı iki ayrı rapora göre, Türkiye genelinde çok sayıda kişinin barındığı okul, hastane ve yurt binaları yeterli güvenlik standartlarını taşımıyor. Kırsal alanlardaki yapılar büyük risk altında bulunurken, mevcut dayanıksız yapılar depremi daha şiddetli hissediyor. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası’nın (JMO) Marmara depreminin ardından 2010 yılında hazırladığı ‘Deprem ve Deprem Yönetimi Raporu’nda Türkiye’nin deprem gerçeğiyle ilgili özetle şu noktalara dikkat çekildi:
İLK DÖRTTEYİZ
- Türkiye’nin yüzde 93’ü aktif deprem kuşağında, nüfusunun yaklaşık yüzde 98’i deprem riski altında. Depremlerde toplam can kaybı sıralamasında Çin, Japonya ve İtalya’dan sonra Türkiye geliyor.
- Türkiye depremlere karşı başarılı bir strateji geliştiremediğinden, gelişmiş ülkelerde hasara yol açmayan 5 büyüklüğündeki depremler bile birçok yerleşim birimi için önemli bir risk faktörü oluyor.
- Türkiye’de deprem yönetim sistemi sürekliliğe sahip değil. Deprem yönetimine temel olacak stratejik bir plan yok. Konut bazındaki yapıların yüzde 40’ı kaçak ya da ruhsatsız. Yapı kullanma izin belgesi açısından bu oran yüzde 67.
- Hastane, okul, yurt, itfaiye binası gibi önemi yüksek, çok sayıda kişiyi barındıran yapılar yeterli güvenlik standartlarını taşımıyor. Su, gaz, elektrik vb alt yapı sistemlerinin güçlendirilmesi gerekiyor.
- Kırsal alanda yapılar önemli derecede risk taşıyor, mevcut yapıların depremleri gerekenden daha şiddetli hissettiği görülüyor.
Allah’ın takdiri değil
TMMOB raporunda şu değerlendirmeler de dikkat çekiyor: “Bilim ve teknoloji yerine ‘Afet Tanrı’nın takdiri’ anlayışı ön planda. Bu, yanlış yer seçimi, doğuştan orta hasarlı binalarla jeolojik bilginin unutulmasını beraberinde getirmekte ve toplum deprem hafızasını yitirmektedir.”
Kaynak: Hürriyet
Yorumlar
Henüz yorum yapılmadı