Premar Gayrimenkul Danışmanlığı'nın marka danışmanı Hakan Erilkun ile projelerinden ve sektörden konuştuk…
Premar’ı bize tanıtabilir misiniz?
-Premar ulusal sermayeyle kurulmuş ama uluslarası bazda çalışan ilk ve tek gayrimenkul zinciridir Türkiye’de. Şu an 9 ilde faaliyet gösteriyoruz, yılsonuna kadar 15 ilde faaliyet göstermeyi planlıyoruz. Ekin ayı içinde de yine basın lansmanımız doğrultusunda televizyon reklamlarımız ve gazete haberlerimiz yayınlanacak elbette. Dolayısıyla yılsonuna kadar 49 ilde faaliyet gösteren 120 adet bayiyle bir emlak zinciri olacağımızı öngörüyoruz.
Premar’ın farkı nedir? Yakınlarda bilmemiz gereken bir kampanyanız var mı?
Bizim şöyle bir farkımız var. Ülkedeki belli başlı projelerin tamamıyla anlaşmalı çalışıyoruz. Dolayısıyla bütün projelerde Premar müşterilerine özel bir fiyat ve özel bir ödeme planı uyguluyoruz. Standart sunulan planların çok da dışında, kişiye özel bir anlaşma sağlayabiliyoruz.
Konut kredi faizlerinin yıllık yüzde 30’a varan artışı, konut satışlarını ne kadar etkiledi?
-Tabi ki bunun olumlu bir etki yaptığını söylemek mümkün değil. Bütün Türkiye ekonomisi gibi biz de gelişmelerden etkileniyoruz. İnşaatta ham maddeler hala dolara endeksli olduğu için bu satışlarımızı etkiliyor. Konum kredi kullanım alanlarında da geçmişe oranla düşüşler yaşandı. Hala kullanılıyor ama 0,90’ları görmüş bir piyasada şimdikiler elbette çok fahiş oranlar olarak görünüyor. Bu da satışlarda düşüşe neden oluyor ancak gerçek konut alıcısı hala alıyor mu evet alıyor. Sadece kullandığı kredi miktarını düşürmeye gayret ediyor.
Sektörün genel problemleri nelerdir peki sizce?
Bir defa tüm bunların dışında emlakçılık kanunu bizi olumsuz etkiliyor. Emlakçılık yasası diye çıkardıkları yasa ki ben onu o şekilde de kabul etmiyorum. İnanın sektörde elini yüzüne bulaştırmış bir uygulama haline geldi. Ne yetki verecek makamlar belli ne bu işin eğitimini verecek yerler belli… Dolayısıyla Türkiye’nin klasik sorunu; bir şeye yazarak çözüm bulunuyor ama uygulaması hala yok. O yüzden orda büyük bir kaos yaşanıyor yasal anlamda. Bence sektörün ana sorunu bu. Hatta o kadar ki, ben sektörde 25 yıldır varım, üzerinde bütün emlakçıların yüzde 3 diye direttikleri alım-satım hizmet bedelleri bile yüzde 2 ye düşürüldü. Ama bunu bile meslektaşlarımız maalesef bir başarı olarak görüp bunun öncülüğünü yapan kitleyi alkışlar durumdalar, ben bunu kabul etmiyorum.
Peki, bu konuda hükümetten beklediğiniz teşvikler nelerdir?
Beklentim gerçek bir otoritenin varlığı Bunun uygulamasıyla, eğitimini veren yerle… Gerçek anlamda bir standart belirleyip, o standardın uygulanmasını bire bir takibini yapabilmek lazım. Tıpkı eczacılar da, mali müşavir sistemlerinde olduğu gibi.
Gayrimenkul sektörü açısından Ege Bölgesi’ni nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son derece gelişen bir piyasa. Özellikle İzmir, Didim, Denizli; buralar emlak piyasanın en canlı olduğu, gelecekte daha da canlı olacağı bölgeler. Kaldı ki, iki yıl içinde İzmir nüfusunun yüzde 35 oranda artması bekleniyor bu hızla. O nedenle bu kadar proje yapılıyor. Yine söylüyorum, emlak bugünün değil geleceğin de yıldızı olmaya devam edecek. Artık Türkiye’de paradan para kazanma dönemi sona erdi. O geminin de kayabileceği en güvenli liman hala emlak ve böyle olmaya devam edecek. Kanıtı da var, 2023 planlarında bile devletin hala temel olarak aldığı sektör emlak sektörü.
Yabancıya vatandaşlıkta yatırım sınırının düşürülmesi, döviz kuru artışı… Tüm bunların yabancı yatırımcı üzerindeki etkisi hakkında neler söylersiniz?
Mütakibiliyet yasasındaki düzenlemeler yabancıların önünü açtı ve muhteşem bir piyasaya ulaştık. Öyle ki konut satışlarında 1 milyon 400 bin- 1 buçuk milyon sınırını zorlayan rakamlara geldik. Bunlar sadece TÜİK verileri yani yasal veriler. Bir de maket satışları var ki onlar bu rakamlara dâhil değil. Dolayısıyla aslında gerçek rakam onun çok daha üzerinde. Bunda yabancı alıcının etkisi çok büyük. Total ayda yüzde 5’i aşan bir oranı var yabancıların. Mesela Didim’de yüzde 70 oranında yabancı ağırlığı söz konusu ki orada mahalle muhtarlarının bile İngiliz olduğu yerler var. Bu açıdan muhteşem bir piyasa. Ben sadece biraz daha kontrol altına alınabilir diye düşünüyorum. Elbette ticaret çok önemli, ülke ekonomisine katkısı çok büyük. Ancak ticareti canlandırırken de milliyetçilikten ödün vermeden o kısmını kontrol altında tutarak büyümenin fayda getireceğine inanıyorum.
İzmir’deki kentsel dönüşüm sürecini nasıl buluyorsunuz?
Kentsel dönüşümü İzmir’de zayıf buluyorum açıkçası. Belli bölgelerde bir hareketlilik söz konusu, Bornova gibi, Bayraklı gibi… Gördüğünüz kadarıyla İzmir’de kentsel dönüşümden ziyade, yeni inşaat kısmı daha ağırlıklı. Ama ben bunu yeterli bulmuyorum. Çünkü Türkiye’nin genelinde yapı kalitesi zayıf ve yapıların büyük bir çoğunluğu hala eski. Eski yapı oranı yüzde 65 civarında… Dolayısıyla önce bunların yenilenmesi gerekiyor. Tabi bu devletin elini atması gereken bir konu, müteahhitler açıkçası, kentsel dönüşüm yerine kentsel kazanımın kısmıyla ilgileniyorlar. Onlar kazanç boyutunda düşündükleri için, sadece iki kattan kazanabilecekleri bir yer yerine yeni inşaata ağırlık vermeyi tercih ediyorlar. Bu doğru bu yol değil, özellikle Gaziemir gibi yerlerde kentsel dönüşümün çok daha canlı olması gerekiyor. Hatta şehir merkezindeki köklü noktalarda da böyle, Alsancak gibi… Fakat ben o anlamda devletin imar planlarını tekrar gözden geçirmesi gerektiğine inanıyorum.
İstanbul, gökdelen ve rezidans yapımı anlamında birinciliği kimseye kaptırmasa da İzmir de son 2-3 yıl içerisinde konut ve kule yapımı anlamında oldukça gelişmeye başladı. Şehrin silueti ve şehir estetiği konusunda İzmir halkı da İstanbul’daki kesim gibi kaygılanmalı mı?
Çok önemli bu, inanın gelişmiş ülkelerde özellikle Avrupa’da aslına bakarsanız tam tersi bir yol var. Çevre yolu ve anayol bağlantılarına yakın yerlerdeki konutlar aslında oralarda satılamayan konutlardır. Ama bizde yol bağlantısına yakın olması bir avantaj ve oradaki çevre kirliliği, siluet gibi unsurlar tamamen göz ardı ediliyor. Yapılarda, yapılan düzenlemeyle belli bir alanın yeşil alana ayrılması gibi zorunluluğu getirildi ama buna ne kadar uyulduğu konusu hala tartışılır. O nedenle, ben buna yeteri kadar önem verilmediği görüşündeyim. Hem kentsel dönüşüm de hem yeni yapılaşmada ki düzenlemeden kastım oydu benim, imardan ziyade çevresel düzenleme faktörleri de göz önünde bulundurulmalı. Bu noktada devletin ve kamu kurumlarının, toplumsal kuruluşlarla dirsek teması içinde olması gerekiyor, sağlıklı bir yaşam için. Mühim olan sadece bina yapmak değil, sağlıklı yaşanabilir alanlar yaratmaktır bence.
Merve Totaş
Yorumlar
Henüz yorum yapılmadı